Size hikayeyi baştan anlatalım... Nikah tarihimizi saptadıktan sonra, "Bu mutlu günümüze eşlik etmek ister misiniz" diye Başbakanımız Binali Yıldırım'a bir davet yolladık. Sağolsun bizi kırmadı! Kısa süre içinde katılacağı bilgisi gelince, bizi tatlı bir heyecan aldı. O ilk heyecanı üzerimizden attıktan sonra, şöyle düşündük: Madem Başbakanımız nikahımızı onurlandırıyor... Neden iki gazeteci olarak, gelinlik ve damatlıklarımızla onunla söyleşi yapmayalım? Hem bu vesileyle kafamıza takılan birkaç sorunun da cevabını almış oluruz. Söyleşi talebimizi de Başbakanımız'a ilettik. Bu fikre o da sıcak baktı ve hatta fikrimizi bir adım öteye taşıdı: "Röportajı sahnede, konuklarımızın önünde yapalım" dedi. Bir gazeteci için bundan daha güzel bir teklif olabilir mi? Hemen soruları hazırlamaya başladık. Söyleşi heyecanı, düğün koşturmacamızın önüne geçti. O gün, Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan'ın kıydığı nikah törenimizde Başbakan Binali Yıldırım, sorularımıza verdiği cevaplarla, kelimenin tam anlamıyla ortalığı kırdı geçirdi. Konuklarımız arasında toplumun ve siyasi yelpazenin her kesiminden insan vardı, herkes Başbakan'ın sıcakkanlı üslubuna ve inceliğine şapka çıkardı. Siyaseti mizah ve zekayla yoğurması takdir topladı. O gün nikah sahnesinde, imzalar atıldıktan hemen sonra yaptığımız söyleşimize sadece davetliler şahit olmuştu. Biz istedik ki, bu keyifli söyleşiyi herkes okusun. O yüzden nikah töreninden sonra çıktığımız balayında da söyleşi kasetini çözdük. İşte gazeteci çiftin nikah törenine şahit olarak gelen Başbakan'ın verdiği o sıcak cevaplar... Başbakan daha ilk soruyu sormadan başlıyor evlilik üzerine anlatmaya: "Bu iş gazeteciliğe benzemez" diyor...
-
Evlilik çok mu zor, çok mu kolay?
- Duruma göre değişir... Sevgili Duygu ve Hakan... Evlilik uzun ince bir yol. Korkmayın ama. O yolları duble yol haline getirdik, işiniz kolay olsun diye. Bu yolda mutlaka zor günleriniz olacak. Zorlukları paylaşıp azaltacaksınız. Güzellikleri de paylaşıp artıracaksınız. Bir ömür boyu bu yolu birlikte yürüyeceksiniz. Çocuklarımızın tahtını bizler yaparız ama bahtını bizler yapamayız. Allah sizin gibi gençlerimizin bahtını açık etsin.
PEKİ DEMEYİ ÖĞRENİN
- Çok teşekkür ederiz güzel temennileriniz için. Evlenmeyi düşünen çiftlere bir öğüdünüz, bir nasihatiniz var mı?
- Az önce ayağına bas diye sesler
geliyordu. Benden size
bir öğüt. Birbirinizin
ayağına da, nasırına da
basmayın. Hakan! Evliliğin
sırrı nedir biliyor
musun? İtaat et, rahat et!
Bitmedi... Duygu, itaat
et rahat et diyorum ya,
hemen havaya girdin bakıyorum.
Sen de "Peki"
demesini öğreneceksin.
Birbirinize peki diyeceksiniz.
-
Evlilikte başarının sırrı "Peki" demekten mi geçiyor? - Aynen öyle... Evlilikte başarının
sırrı "Peki" demekten geçiyor. Üç
günlük yalan dünya... Neyimizi paylaşamıyoruz?
Kardeşiz, biriz, beraberiz.
Birlikte Türkiye'yiz. Biraz da siyaset
yapmış olduk.
-
Madem gündemimiz evlilik, siz eşiniz Semiha Hanım ile nasıl tanıştınız? Süreç nasıl işledi? Size kolay kız verdiler mi?
- Bana bakın!.. Bana kız vermeyecek
de kime kız verecekler? Siz bir dakika
durun ya! Siz evleniyor musunuz,
gazetecilik mi yapıyorsunuz? Patronunuz
herhalde vakti boşa geçirmeyin diye
düğünde bile iş verdi size. Hanımla
ben yabancı değiliz, aynı köydeniz.
Evlerimiz de birbirine yakın. Dolayısıyla
durumumuz sizinki gibiydi. Siz
de yan yana çalışıyorsunuz. Benzer
şekilde tanıştık, evlendik.
-
Hiç anekdot yok mu peki o günlere dair?
- Çok var tabii de milletin içinde
burada anlatılmaz ki... Geçelim bunu...
- B
abama, "Sayın Başbakanımız şahidimiz olacak" dedim. O da bana, "O da bir şey mi yahu, Başbakan her bayram arayıp, bayramımı kutluyor" dedi. Gerçekten de telefonla bayram kutlamalarınız halk arasında çok ince bir davranış olarak yorumlandı. Bu kadar kısa sürede 70 milyonun gönlünü kazanmanızın sırrı nedir?
- Bu gazetecilik tabiriyle biraz
'çanak' bir soru oldu. Milletin içinde
olmak, milletle beraber olmak bize güç
veriyor. Bütün yorgunluğumuzu unutuyoruz.
Tabii teknoloji
artık gelişti... Bayramlarda
70 milyona gidip
el sıkışacak değiliz. Akıl
yollarını kullanarak vatandaşımıza
mesajımızı
iletiyoruz. Yalnız aile
içlerinde bazı huzursuzluklar
oluyormuş. Mesela
beyefendiye sesli
mesaj gönderiyoruz, hanımefendiye
göndermeyince
darılıyormuş. Biri
diğerine, bana mesaj
geldi diye hava atıyormuş. Bir dahaki
sefere daha dikkatli olacağız inşallah.
Daha titiz çalışacağız.
SENİ BAKAN YAPMAZDIM
-
Sayın Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile her konuda anlaşıyorsunuz ama bir konuda anlaşamıyorsunuz. O da Galatasaray ve Fenerbahçe mevzusu... Siz Galatasaraylısınız, Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan ise Fenerbahçeli... Galatasaraylı bir çift olarak soruyoruz. Bu sene bizim takımın şansı var mı? Kısa bir lig değerlendirmesi alabilir miyiz?
- Galatasaray-Fenerbahçe muhabbeti
az kalsın başıma iş açıyordu. Bir
gün Cumhurbaşkanımızın, başbakanlığı
döneminde birlikte maç izliyoruz.
Galatasaray gol attı. Ayağa kalktık,
fırladık, tezahürat yaptık. Ters ters
baktı! Biz anlayamadık bir şey. Galatasaray
tekrar gol atınca tekrar aynı
hareketi yaptık. Bana dedi ki, "Sen
Galatasaraylı mısın?", "Evet" dedim
ben de! "Ya" dedi, "Ben senin Galatasaraylı
olduğunu bilmiyordum.
Bilseydim, seni bakan yapmazdım..."
Ben de dedim ki, "Sayın Başbakanım
geç kaldınız." Şimdi bunları bir tarafa
bırakalım da, bizim hanımın çok iyi
bir taktiği var. Kazanan takım hangi
takım ise ondan oluyor. Bir de yurtdışında
maç olduğu zaman, hangi takım
olursa olsun onu tutuyor. Ben de o
fikri benimsedim. Hangi takımımızın
yurtdışında maçı varsa takım ayırt etmeden,
o takımı tutuyorum.
-
Siyasetçinin tuttuğu takımı söylemesi sıkıntı da yaratabilir bazen...
- Eski zamanlarda siyasetçilerden
bir tanesi kampanya döneminde, ne
söyleyeyim diye düşünürken, aklına
Diyarbakır'ın futbol konusuna da biraz
değinmek geliyor. Futbolla alakası
da zayıf. Meydanda anlatmaya başlıyor!
"Diyarbakır'ı ne birinci ligi, ikinci
lige de, üçüncü lige de, dördüncü
lige de çıkaracağım!" diyor. Zannediyor
ki, rakamlar arttıkça başarı da
artıyor. Alkış gelmeyince, yanlış yaptığını
anlıyor. Dolayısıyla futbol işi
ülkeye benziyor. Ülke hangi düzeyde
ise, futbol da o düzeyde oluyor.
-
Türk futbolunun ve taraftarların bugünkü durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Takımlarımız güzel işlere imza
atıyorlar. Ama ne yaparlarsa yapsınlar,
birlik, kardeşlik önemli. Bunun
bir oyun olduğunu da akıldan çıkarmamak
lazım. Palalarla, satırlarla
nara atarak takım desteklemek olmaz.
Centilmenlik esastır. Bakın deplasman
yasağı da kalktı. Bütün takımların
taraftarları sakin, suhuletle maçı
izlesinler.
FEYYAZ DİYE BAĞIRDIK
Başbakanımız Binali Yıldırım futbolu gerçekten seviyor. Anıları ise birbirinden güzel: Yine bir gün İsveç'in Malmö şehrindeyiz. Eğitimdeyim o sıralar! Beşiktaş ile Malmö'nün maçı var. İlk defa Beşiktaş Malmö'ye gelmiş. Biz de maça gittik. Ama yanlışlıkla rakip tribünlere geçmişiz. İsveçliler de adeta piyano resitali dinler gibi maç izliyorlar. Ses yok adamlarda! Gol atılıyor, ses yok. Biz de elde pikap avaz avaz mehter çalıyoruz. Bir gol attı Feyyaz. Ayağa kalktık, "Feyyaaz" diye bağırdık! Sonra bir gol daha... Biz yine kalktık "Feyyaaz" diye bağırdık. Üçüncü gol kalemize atılınca, böyle sessiz sakin duran bir İsveçli ayağa fırladı ve "Feyyaaz" diye bağırdı. Meğerse Recep, kafa ile golü kendi kalemize atmış. Adam bizi orada iyi bir mars etti. Böyle bir hatıramız oldu.
?HAKAN TURPÇU- DUYGU LELOĞLU