* Gazeteci, akademisyen, yazı ve fikir insanı Nabi Avcı siyasete bir girdi pir girdi. Siyasi hayatı boyunca en sevilen siyasetçilerden biri oldu. Milli Eğitim Bakanlığı'ndan sonra Kültür ve Turizm Bakanı olarak görev yapan Avcı, şu aralar 27 yıl aradan sonra düzenlenen Milli Kültür Şûrası için uğraşıyor ve "Şûrada kültür hayatımızın bir röntgenini çekeceğiz" diyor
* Bakan Avcı, büyük bir dönüşüm içinden geçtimizi söylüyor. Kültürel iktidar tartışmalarını takip eden Avcı "Tartışmanın, 'sağ-sol', 'muhafazakar-liberal' gibi çok muğlak tanımlar ve eski kavramlar üzerinden yapılması bana çok doğru gelmiyor. Çünkü bu kategoriler, Türkiye'de bırakın kültür sanat alanındaki iktidar ilişkilerini, siyasetteki ilişkileri bile açıklama konusunda yeterli değil artık" diyor
Karşınızda gazetecilik geçmişi olan biri varsa onunla şöyleşi yapmak hem kolaydır hem de zor. Kolay olan sizinle aynı dilden konuşmasını bilmesinden dolayıdır. Sorduğunuz soruları iyi tartar. Söyleşinin dağılmasına fırsat vermez. Zor olansa her türlü niyetinizi sezinlemesidir.
Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı, gazeteci geçmişi olmanın ötesinde, yüzlerce öğrenci yetiştirmiş, görmüş geçirmiş bir hoca, olaylara geniş açıdan bakmayı bilen iyi bir akademisyen, fikir adamı ve önemli bir siyasetçi.
Böylesi birinin karşısında küçük gazetecilik oyunları oynamaya emin olun hiç gerek yok. Çünkü dediğimiz gibi hemen anlaşılır. Bunun için, Bakan Avcı ile İstanbul Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı'nda bulunan Kültür Bakanlığı'nın ofisinde buluştuğumuz zaman doğal davranmak en doğrusuydu.
Söyleşinin sözünü, iki hafta önce SABAH gazetesinin düzenlediği Kültür Sanat Buluşmaları toplantısında almıştık. 27 yıl sonra ilk defa Milli Kültür Şûrası düzenleneceği için Bakan Avcı yoğun çalışıyordu. Şûra öncesi kültür meselesini bir masaya yatırmak istiyorduk. Geçen hafta da İstanbul'a geldiğinde buluştuk.
Meslek gereği bugüne kadar pek çok Kültür Bakanı ile mesaim oldu. Ama Edip Cansever deyip şiirinden referans veren, yaşadıklarını yeri gelip bir roman kahramanına benzeten, kullandığınız bir aksesuvardan sevdiğiniz yazarı tahmin eden bir bakanla tanışmamıştım. Nabi Avcı neden çok seviliyor herkes tarafından kısa bir zaman geçirdikten sonra anlıyorsunuz.
3 Mart'ta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açılışını yapacağı, Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı'nda başlayacak 3. Milli Kültür Şûrası'ndan, kültür politikalarından, kalem sevgisinden, Molla Kasım'dan, toplumun ama özellikle çocukların onu çok sevmesinden ve siyasetten konuştuk.
- 3 Mart'ta Milli Kültür Şûrası düzenlenecek. En son 1989'da düzenlenmiş. Neden şimdi bir şûra düzenleme ihtiyacı duyuldu?
- Şûranın bir ihtiyacı karşılayacağını düşünüyoruz. Çünkü Türkiye, son 15 yılda kültürün her alanında önemli adımlar attı. Sanatta, edebiyatta, tiyatroda, sinemada... Ama bunlar gereği gibi tanıtılamadı, bunun için belki de gereği gibi eleştirilemedi. Şûrada kurulan 17 komisyonda bütün kültür sanat hayatımızın bir röntgeni çekilecek. Ne yapıyoruz, nasıl yapıyoruz, neleri yapamıyoruz, yapamadıklarımızı neden yapamıyoruz? Bütün bunları sektör temsilcilerinin de katılımıyla bir tartışalım, halimizi bir görelim istedik. Çünkü böyle bir şeye ihtiyacımız var. Türkiye'deki kültürel hayat, belki içinde yaşadığımız için çok farkında olmayabiliriz, pek çok açılımı bünyesinde barındırıyor. Zaten bütün kültürel süreçler de böyledir. Yıllar önce Melih Cevdet Anday bir yazısında, insanların içinde yaşadıkları çağın dönüşümünü fark edemeyebileceklerini anlatırken şöyle bir örnek vermişti: 'Floransa sokaklarında Michelangelo, Leonardo ile dolaşırken, elini onun omzuna atıp "Dostum bugünlerde Rönesans'ı idrak ediyoruz" dediğini mi zannediyorsunuz?' Tabii böyle bir şey yok, büyük kültürel, sanatsal dönüşümler, sonradan 'şu dönem, bu dönem' diye adlandırılıyor.
- O zaman sorayım, biz nasıl bir dönüşümden geçiyoruz?
- En son 27 yıl önce yapılmış şûra... Bugün hayatımızda olan ama 27 yıl önce olmayan şeyleri bir düşünün... Mesela internet, cep telefonları, bu kadar çok TV kanalı yoktu, gazeteler çok farklı tekniklerle basılıyordu. Bu teknolojiler sadece üretimin biçimini değil, üretilen ürünün içeriğini de belirliyor. Dolayısıyla televizyonların bu kadar yaygınlaştığı bir ortamda sinema nereye gider, tiyatro nereye gider, müzik endüstrisi nereye gider, nereye gidiyor, bunları enine boyuna tartışmak gerekir. TV kanallarının az olduğu bir dünyada sinema neydi, şimdi ne olabilir, ne olamaz.. konuşmamız lazım. Çünkü bunlar hep birbiriyle etkileşim içinde olan mecralar.