Her ne kadar Grammy ödüllü, dünyayı dolaşan bir müzik grubu olsalar da onlar bildiğiniz rock yıldızlarından çok farklılar. Mali'nin kuzey bölgesinde bulunan Sahra çölünde temelleri atılan Tinariwen, şarkılarını kendileri gibi o bölgede yaşayan Tuareg göçebelerinin kullandığı Tamaşek dilinde söylüyor, sahneye geleneksel kıyafetleri ile çıkıyorlar. İç çatışmaların hüküm sürdüğü Mali'de dört kuşak, 38 yıldır müzik yapan Tinariwen'in kurucusu İbrahim Ag Alhabib, bir filmde izlediği gitar çalan kovboydan etkilenip bulduğu malzemelerle kendi gitarını yaparak müziğe başlamış. Grup üyeleri ise ilk kez Libya'daki mülteci kamplarında bir araya gelmiş. 2012 yılında Tassilli ile En İyi Dünya Müziği Albümü dalında Grammy kazanan grup üyeleri, konser vererek dünyayı gezse de doğdukları topraklardan yani çölden vazgeçemiyor, orada yaşamaya devam ediyorlar. 22 Mart'ta Zorlu PSM'de verecekleri konser öncesi mail yoluyla ulaştığımız gruba da ilk sorumuz bu konuyla ilgili oldu.
- Dünyanın dört bir yanında konserler veriyorsunuz. Ama çölde yaşamaya devam ediyorsunuz. Çölü nasıl tarif edersiniz?
- Batılıların gözünde genellikle düşman gibi görünen böylesine geniş bir çevrede, hayat aslında dolu doludur. Günümüz toplumunun yarattığı tüm yapaylıklar olmaksızın... Dünyadaki herkesin ve özellikle de liderlerin daha makul bir yaşam biçimi geliştirmeye daha fazla dikkat edeceklerini umuyoruz. Yaşasın zenginliklerin paylaşılması! Nerede insanın zekası? Nasıl oluyor da para bu kadar güce sahip olabiliyor?
- Çölde yaşamanın yazılı olmayan kuralları var mıdır?
- Gelenek ve göreneklerin olma sebebi de budur! Ritmimiz, zamanla, anla, saf duygularla bir uyum içerisindedir. Doğal ihtiyaçlarımız aslında doğaya çok yakındır.
- Çöl hayatında müziğin yeri nedir?
- Doğduğumuz andan ölüme kadar oldukça önemli bir yeri var. Ateş ve müzik eşliğinde gerçekleştirdiğiniz tüm etkinlikler güzeldir. Herkes katılıp eğlenir.
- Çatışmaların ve savaşların hüküm sürdüğü bir coğrafyada müzik yapmak zor olsa da diğer yandan hayata tutunmak için de güzel bir sebep olsa gerek, değil mi?
- 1980'li yıllarda, halkımızın sürgün olduğu o uzun sürede, gençliğin verdiği bir hevesle dolanıp duruyorduk. İlk gitarların gelmesinin modernitenin sembolizmi ile birleşmesiyle birlikte sorunlarımızı ifade etmeye yönelik içimizdeki o güçlü istek, halkımız arasında çok popüler olan bir durumun habercisi oldu. İşte tam da bu aşamada, içinde bulunduğumuz bu karmaşık jeopolitik durumumuza müzik yaparak faydalı olabileceğimizi hissettik.
ÖZGÜRLÜĞÜN KEŞFİ
- Afrika blues devriminin liderleri olarak tanımlanıyorsunuz. Yaptığınız müziği siz nasıl tanımlıyorsunuz?
- Tıpkı blues'da olduğu
gibi, müziğimiz güçlü bir nostalji
hissi, melankoli, özgürlüğün
keşfedilmesi ve vicdanları
uyandıran ruhun derinliğini
ifade ediyor.
- Dünyanın birçok yerinde konser veriyorsunuz. Ödüllü bir grupsunuz. Bugün geldiğiniz noktayı hayal ediyor muydunuz?
- 1978'de grubumuzun
kuruluşu sırasında böyle
olabileceğini düşünmüştük,
hatta parçalarımızdan birisi
bir gün halkımızın sesini
Londra'ya götüreceğimize dair
hayallerimizden bahsediyor.
Chatma adlı bu şarkıya Amassakoul'da
yer verdik.
- Mülteci kampında doğmuş bir grupsunuz. Günümüzde en büyük mülteci hareketlerinden birine tanık oluyoruz. Bu konuda neler hissediyorsunuz?
- Dünya toplumu olarak,
özellikle de bilimin iyi bir anlamda
kullanılmadığı çarpıcı
olaylara tanıklık ediyoruz ve
biz bunun neyi temsil ettiğini
çok iyi biliyoruz.
SAHRA'DAN BİRÇOK MÜZİSYEN ÇIKIYOR
- Siz bir gruptan çok kolektif olarak tanımlamak daha doğru olur sanırım. Yeni Tinariwen müzisyenleri yetişiyor mu?
- Evet, gençlerin çoğu sadece Tinariwen gibi bir kariyer yapmanın hayalini kuruyor, Sahra'dan birçok genç grup çıkıyor. Böylece müzik uluslararası sahnelerde daha geniş bir topluluğun zevkine sunulabiliyor.
- Son albümünüz Elwan (Filler) Paris'ten Kaliforniya'ya uzanan farklı yerlerde kaydettiniz değil mi?
- M'Hamid El Ghislane'de, Fas kumul ve vahalarının tam ortasında üç hafta boyunca yaptığımız kaydı da unutmamalı tabii. Grubumuzun yaratıcı enerjisi için oldukça zengin bir tecrübe oldu.