Gerek dünyada, gerekse ülkemizde yaygın olarak görülen çölyak hastalığı, çok farklı belirtilerle ortaya çıkıyor. Bu da tanısının kolay konulamamasına ve tedaviye bazen yıllarca başlanamamasına neden olabiliyor. Acıbadem Kozyatağı Hastanesi Gastroenteroloji Uzmanı Doç. Dr. Şafak Kızıltaş, çölyak hastalığında yapılması ve kaçınılması gerekenleri anlattı...
Çok farklı bulgular ve çok farklı yakınmalarla ortaya çıktığı için çölyak hastalığı için aynı zamanda 'binbir surat' tanımlaması da yapılıyor.
Zira karın ağrısından afta pek çok yüzü var! Süt çocukluğu, oyun çocukluğu gibi erken dönemlerde ortaya çıkabildiği gibi, 70 ve 80'li yaşlarda tanımlanabilen geç olgular da bulunuyor.
KISIRLIĞA NEDEN OLABİLİR
İshal, karın ağrısı, kansızlık, kilo alamama, kısa boy, fiziksel ve ruhsal gelişme geriliği, diş minesinde bozukluklar, kemik erimesi, hastalığın klasik bulgularını oluşturuyor. Bunun dışında adet düzensizliği, kısırlık, kadınlarda düşüklere eğilim, karaciğer fonksiyon bozukluğu, kalp kası bozukluğu, bazı akciğer hastalıkları, D ve B grubu vitamin eksikliği, folik asit eksikliği, ciltte dermatit, ağızda aft ve ülserler, depresyon, migren, nörolojik bozukluklar, böbrek hastalığı ve eklem hastalıklarına neden olabiliyor. Klasik tablonun yanında, atipik çölyak, sessiz çölyak, gizli çölyak ve potansiyel çölyak tanımlamaları da hastalığın 'binbir surat' diye anılmasını destekliyor.
İnce bağırsak başta olmak üzere birçok organı etkileyen kronik ve bağışıklık sisteminin aracılığında gelişen bir hastalık olan çölyak, eski Yunanca'da 'karın' anlamına geliyor.
İlk defa 1888'de İngiliz patolog Samuel Gee, hastalığın histolojik bulgularını ince bağırsak biyopsilerinde göstermiş.
İkinci Dünya Savaşı yıllarında Hollandalı ve Alman doktorlar ekmekle beslenemeyen, emilim bozukluğu olan çocukların yakınmalarının düzeldiğini görerek hastalıkla buğday arasındaki bağlantıya dikkat çekiyor.
FIRÇAMSI YÜZEYDE HASAR OLUŞUR
1950'lerde ise hastalığa neden olan etkenin, buğdaydaki gluten maddesi olduğu kesinleşiyor.
Buğday, arpa, çavdar ve daha az oranda yulafta bulunan gluten adındaki madde, ince bağırsakta gıdaların emiliminden sorumlu fırçamsı yüzeyde hasara yol açıyor.
Bu hasar sonucunda ince bağırsaktan emilmesi gereken ve vücudumuzdaki birçok yaşamsal aktivitenin devamlılığında önemli rol oynayan besin maddelerinin emilmeden sindirim sistemi yoluyla atılması nedeniyle hastalığın klinik bulguları ortaya çıkıyor.
100 KİŞİDEN BİRİNDE GÖRÜLÜYOR
Genetik yatkınlık zemininde çevresel faktörlerin tetikleyerek ortaya çıkardığı, ince bağırsak başta olmak üzere birçok organı etkileyen, bağışıklık sistemi aracılıklı bu hastalığın dünyada da, ülkemizde de yaygınlığı çok fazla. Bugün ülkemizin de dahil olduğu pek çok toplumda her 100 kişiden birinde karşımıza çıkıyor.
Çölyak hastalığının sıklığı; eş yumurta ikizlerinde yüzde 75, birinci derece akrabalarda yüzde 20, ikinci derece akrabalarda yüzde 5 seviyesinde.
Tanımlanmış çölyak hastalarının sayısına bakıldığında ise bunun, sadece buzdağının su üstünde kalan bölümünü oluşturduğu, toplumda saptanmayan olguların büyük ve gizli dev bir kitle olduğu görülüyor.
İLACI YOK!
Günümüzde çölyak hastalığını tedavi eden bir ilaç bulunmuyor. Tedavide en önemli adım, çölyak hastalarının; bu hastalığa neden olan gluteni, dolayısıyla gluten içeren gıdaları ve ürünleri kesinlikle hayatlarından çıkarmaları ve özel hazırlanmış glutensiz gıdalar almayı ömür boyu sürdürmeleri.
Glutensiz diyet tedavide üstün başarı sağlıyor. Gluten maddesinin bir çay kaşığının 1/8'i kadar alınan un miktarı bile hastalığı tetikliyor, bu nedenle diyetten tamamen uzaklaştırılması gerekiyor.
Buğday, arpa, yulaf, çavdar ve bunlar kullanılarak oluşturulan bütün gıda maddeleri, konserve gıdalar, temizlik ürünleri ve kozmetik ürünlerinin kullanılmaması gerekiyor.
ÖMÜR BOYU DİYET BAŞROLDE!
Diyete uyum sağlayan kişilerin ince bağırsağında 6-12 haftada iyileşme başlıyor ve 12 ayda yüzde 70'inde hastalık tam olarak iyileşiyor. Ömür boyu diyet, tedavinin olmazsa olmazı! 12 ayda düzelmeyen hastalar dirençli hastalık kategorisinde değerlendirilerek devreye bağışıklık sistemini baskılayan birtakım ilaç tedavileri giriyor. Dirençli çölyak hastalığında diyete uyum olup olmadığı, ayrıca lenf bezi kanserleri, sindirim sistemi kanserleri mutlaka araştırılmalı.
ERKEN TANININ ÖNEMİ BÜYÜK!
Çölyak hastalığı doğumdan ölüme kadar gidebilen tüm yaşam sürecinde tanı konabilecek, kronik, genetik yatkınlık zemininde çevresel faktörlerin tetikleyerek ortaya çıkardığı, oto-immün (bağışıklık sistemi aracılıklı) bir hastalık. Erken tanı, ortaya çıkabilecek ikincil hasarları önlerken, hastalık ne kadar erken teşhis edilirse kişiye vereceği zararlar da o ölçüde az oluyor. Hastalığın geç teşhisi ise beraberinde başka hastalıklara yakalanma riskini de getiriyor. Hekim ve hasta farkındalığı tanısal yaklaşımda çok önemli. Ailesinde çölyak hastalığı olan bireylerin taranması ve hekimlerin bu 'binbir surat' hastalığı iyi bilmeleri, ulaşılamayan çölyak hastalarının tanınmasını ve tedavisini sağlayacak en önemli adımları oluşturuyor. Tanıda hekim farkındalığı ve hekimin hastaya sorduğu sorulara aldığı yanıtlar büyük rol oynuyor. Ayrıca kan tetkiki ve endoskopik ince bağırsak biyopsilerinin incelenmesi ile tanı konmaktadır. Çölyak antikorlarının pozitifliği oranı hastalıkta yüksektir. İnce bağırsak biyopsileri bazen çölyak tanısını yeterince desteklememektedir. Bu gibi durumlarda doku tipi tayininin yapılması önerilmektedir. Çölyak hastalarının yüzde 95'inde bu doku tipleri pozitiftir, bu nedenle çölyak hastalığının olmadığını göstermede bu testin negatifliği önemli bir gösterge olmaktadır.
BİTKİSEL KÜRLERE DİKKAT!
Çölyak hastalığının tamamen ortadan kaldırılabileceğine yönelik internette çok çeşitli kür önerileri yer alıyor. Ancak internette dolaşan bitkisel ilaç veya başka tedavi önerileri; fayda sağlamadığı gibi diğer organlarımızda oluşturacağı (karaciğer, böbrek gibi) zararlar açısından da tehlikeli ve bilim dışıdır. Çölyak hastalığının tek kanıta dayalı ve yeterli tedavisi diyettir.