Başbakan Erdoğan'ın Pakistan yolculuğuna çıktığı saatlerde, Ankara'da önemli bir konuk vardı. Kanada Savunma Bakanı Peter Mackay! Yani, Taliban'ın kalesi sayılan Kandahar'da çarpışan 3000 Kanadalı askeri ateşe gönderen, Afganistan'da kıl payı ölümden dönen Bakan... Kanadalı Bakan'la buluşup sohbet ederken, Pakistan'a ilk gidişim geldi aklıma. Zülfikar Ali Butto'nun asılmasından birkaç yıl sonraydı. General Ziya'nın Pakistan'ı demir yumrukla yönettiği yıllar! Küçük bir grup gazeteci gittik Pakistan'a. Önce İslamabad'da Ziya ül Hak'la görüştük. Sonra maceralı Hayber ve Afgan göçmen kampları yolculuğu başladı. Swat'ı geçip dağları aşarak Hayber Geçidi'ne girdiğimizde sıcaklık 50 dereceydi. Dağların arasında uzayan geçidin tepesindeki karakol kartal yuvasına benziyordu. Elinde silahıyla bizi karşılayan Pakistanlı asker, geçitten kuş uçsa vuracak gibiydi. 80 yılda Afganistan'ı işgal edebilen bir İngiliz Generalin dediği gibi, Hayber'deki her taş, kanla kaplıydı sanki. Aynen Afganistan topraklarında olduğu gibi!
KAMPLARDAKİ SEFALET
21 yıl önce gördüğüm Afgan kamplarındaki sefaleti unutamadım. Tablo korkunçtu. Aç ve susuz dağlardan yürüyerek 1 milyon Afganlı akmıştı Pakistan'a. Aradan geçen yıllarda bölgedeki kaos ve kan hiç durmadı. Aksine ateş yayıldı. Ruslar çekilirken geride, Amerika'nın yıllarca beslediği İslam adına savaşan Taliban'ı bıraktı. Taliban ise teröre sarılınca kanser gibi yayıldı ve Pakistan'ı da sardı. Önce dünya 11 Eylül'de İkiz Kuleler saldırıyla sarsıldı. Ardından da NATO, Afganistan'a girdi. Girdi ama Taliban ve El Kaide'yle başa çıkamadı. Aksine, makineli tüfeklerin pazarlarda satıldığını gördüğüm Swat ve Peşaver Taliban'ın yuvası oldu. Terör bölgeyi öylesine sardı ki, Erdoğan'ın ayak bastığı saatlerde bile İslamabad'da intihar saldırıları yaşandı. Yani, NATO sadece "Afganistan'da değil Pakistan'da batağa saplanmaya başladı. Kanadalı Bakan'la sohbete, "NATO Afganistan'da batağa mı saplandı" diye sorarak başladım "NATO yenilirse, ittifak çatlar mı" dedim. Oldukça kaygılıydı. Ama o kadar da kararlı. "NATO'nun Afganistan'da yenilme şansı yok. Eksik ve hatalarımızı saptadık. Başaracağız" dedi. "NATO, Afganistan'a girerek hata mı yaptı" diye üsteledim. "Başka çaremiz yoktu" dedi Mackay. Sonra sanki New York'taki ikiz kulelerin çöküşü sırasında ölen 25 Kanadalı gözlerinin önüne gelmişçesine "İşte o gün uyandık. Kimsenin teröre karşı korunması olmadığını anladık" dedi. Yani NATO Taliban'ı ve El Kaide'yi yok etmekte kararlı! Ama kararlı olsa da NATO'nun işi zor. Neden mi? Çünkü, Taliban'ın uyuşturucudan elde ettiği kaynaklar kurutulamadı. İntihar saldırıları durdurulamadı. Ağırlığı savaşa veren ABD, İngiltere, Kanada ve Hollanda'yla, Afganların kalkınmasına öncelik verilmesini isteyenler arasındaki ayrılık tam giderilemedi.
NATO NE YAPACAK?
Peki, NATO, bundan sonra ne yapacak? Kanadalı Bakan'a göre, ittifakın başarısının iki anahtarı var. İlki NATO'nun eğittiği Afgan ordusunun elinde olacak. Yani savaşılacak. İkincisi ise Afgan halkı için okul ve hastane yapan Türkiye'nin elinde! Mackay "Türkiye Müslüman dünyasıyla aramızdaki köprü. Öğreneğimiz çok şey var" diyor. Kanadalı Bakan'la sohbetimizde düşündüm. 21 yıl önce, ABD milyarlarca doları, nükleer silah yapan General Ziya'ya akıtmasaydı ne olurdu acaba? Taliban bugün yeşerecek toprak bulabilir miydi? Kısacası, bugün de milyarların bomba olarak dağlara gömülmesinden daha fazla, kalkınmaya harcanması gerekmez mi? NATO toplantısından gelen Kanadalı Bakan, ibrenin halka çevrildiğinin işaretini verdi. Yeter ki geç kalınmış olmasın.