Pep Guardiola, kendi Barcelona'sını tanımlarken
'Top ayağımızda olduğunda gerçekten mükemmel bir takımız ama top rakibe geçtiğinde gerçekten kötü bir takım oluyoruz!' demişti. Billa burada ondan bir alıntı yapmaktaki amaç, 'Rijkaard'a bir imada bulunmak değil. Ama onun Galatasaray'ı da en azından bugün için bu tanımın içine cuk diye oturuyor.
İlerisi işlediğinde, genelde Arda'dan başlayan ataklarda yıpratıcı bir basınç uygulayabiliyor Galatasaray. Zaten sağ tarafın bek'ten desteklediği bu ataklar sayesinde oyunun hakimiyetini de genelde ellerinde tutuyorlar. Ama Kewell kötü, Uğur henüz 'tam' değil. Sarp ve Topal yaratıcılıktan uzak. Bu nedenle de oyun
'organize işler'e dönüşemiyor. Zaten Eskişehir'in 'sadece seyredip gideceğiz' gibi bir tavrı da yok bu sene! Onlar da ileride yıpratıcı bir ikili ve Mehmet Yılmaz sayesinde bermuda şeytan üçgeni kurmaya çalışıyorlar. İki taraf da dirençli olunca tempolu olmasına rağmen tehlikeli atakların henüz düşünülürken kesildiği bir ilk yarı geçiriyoruz.
Net pozisyon neredeyse hiç yok. 38'de Keita'nın sağ çizgiden sürükleyip Nonda'ya ulaştırdığı, onun da gol yaptığı top var bir tek...
FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLAYINIZ
KURTULUŞ BÜYÜSÜ
Ki bu Galatasaray'ı pek rahatlatmıyor! Nitekim henüz ilk yarı yeni başlamış ve Galatasaray 'gollerimi sıralayacağım dakika gelsin' beklentisine girilmişken Eskişehir'in
'yok öyle!' diyen golü geliyor 56'da: Bülent'in şutu Balta'ya çarpıp Mehmet'e asist oluyor o da topu ağlara yolluyor! Geçen haftanın 'kurtuluş büyüsü Nonda-Keita' bu sefer sahaya erkenden sürülmüş olduğu için kenar yönetimi formülü tersten yazıyor. Ama yaratılan basınç direnç kıran türden değil.
Eski de iyiden iyiye kapınca kırılan sadece 'uğur' oluyor. Dün ezeli rakibin 'katışıksız şanstan' yaptığını bugün Galatasaray yapamayınca elde kalan tek 'yedi' Eskişehir'in 'yedi'ği 2 puan oluyor!