Belki de hafta başından beri Milli Takım'la beraber olmanın heyecanıyla hepimizde Kaf Dağı'nın ardındaki umut için duygular fazlasıyla yoğunlaşmıştı. Estonya'dan beklenen haberin gelmemesi yelkenlerimizi indiriverdi. Bu moralsiz ortam olumsuz meyvesini çok erken verdi. 4'te Ceyhun'un Bailly tarafından kornere çevrilen vuruşunun ardından 7'de ofsayt diye duraklamamızdan Mpenza iyi faydalandı ve takımını 1-0 öne geçirdi. Sakatlık ve cezaların peşini bırakmadığı Milli Takımımız'ın dün akşam sahaya çıkan kadrosu bir türlü oyun düzenini sahaya oturtamamanın sıkıntısı içindeydi.
'TÖRENLE' TEHLİKE!
Terim'in kenardaki yokluğu hissettirilmese de bir türlü oyuncularımız o 'gaz'ı alamıyorlardı. Nedeni büyük olasılıkla düş kırıklığıydı. 11'de Mirallas, 28'de Mpenza'nın pozisyonlarında Volkan artık alıştığımız
'kurtarıcı' rolünü sergiledi. İlk tehlikemizi 33'te yaşattık. Ayhan'ın ortasında Nihat'ın kafası Bailly'ye takıldı. Adeta
'törenle' tehlike yaratabilmenin sıkıntısını hissediyorduk. İkinci yarı Semih takviyesi hareket getirir gibi olsa da orta alanda baştan beri yapılan top kayıpları, dengimiz olmayan Belçika'nın en büyük avantajı idi. Biz tehlike yaratmaya gayret ederken ender Belçika yoklamaları bizi daha korkuttu ama kalede Volkan vardı. 70'de Van Buyten, 81'de Hazard'ın net vuruşlarında yine kalesinde büyüyordu. Bizler
"Nasıl o puanları kaybedip bu noktaya geldik?" diye yakınırken sahadaki oyuncularımızın da sanki bizden farkı yoktu.
"Türk futbolcusu hedefsiz maçta oynamaz" gerçeği ortaya çıkarken yine ani bir atakta ikinci golü görüverdik. Nuri'nin yetersiz kalıp kaptırdığı topu orta alandan götüren Mpenza 83'te ikinci golü attı. Dün geceki kaybın güncel önemi zaten kalmamıştı ama bu kayıplar uzun vadede arayacağımız puanlar olabilir. Bundan sonra artık bu takıma hedeflerin bitmediğinin aşılanması öncelik olmalı....