Saha herkesi yanıltıyor. Maçın başlamasına 15 dakika kala
'oynanabilir' diyor bütün otoriteler. Ama aslında eklenmesi gereken bir cümle var:
'Oynanmasa daha iyi olur!'. Zira oynanabilir ama
'tahmin edilemez' bir zemin var. Topun nereye gideceği belli olmuyor! Ev sahibi hemen görücüye çıkarmış Neill'i.
Sanki paralel evrende zaten G.Saray'da oynuyormuş gibi, hiç sırıtmıyor. Ofansif eksiklerine rağmen tempo yapıp rakibi yoracak bir kadro ve kurgu da var sahada. Ama kar evdeki hesapları
'donduruyor'. Rakibe gelince, onlarınki kontratak taktiği ve zemin ne olursa olsun kontralar dışında tempo yapmayacaklar zaten. Kar yağışı devam edip zemin de suyu iyice emince ayaklar tamamen ağırlaşıyor. Hal böyle olunca da maçın
'ataklar' hanesine hep sıfır yazılıyor. Nonda, Arda'nın yaptığı asistlerle onu iteklemesi sayesinde 36 ve 43'te iki pozisyon(cuk!) yakalıyor ama biri dışarıya diğeri kaleciye gidiyor.
İlk yarının en önemli dakikası hakeme itiraz eden Ahmet'in direkt kırmızıyla oyundan atılması. Ama G.Saray 33'te gerçekleşen bu hadiseyi sadece rakip sahada biraz daha yoğunlaşmak için kullanabiliyor. Tehlikeli ataklar ve net pozisyonlarsa koşullar nedeniyle
'kapsama alanına' giremiyor.
İkinci yarı G.Saray bu yoğunluğu biraz daha artırınca Zurita Caner'i düşürerek engellemek zorunda kalıyor. Verilen penaltı vuruşu 57'de Nonda'nın ayağından
'sevgilerle' kalecinin ayağına gidiyor. Bu maçın herhangi bir gole en yakın anı da böylece harcanmış oluyor. G.Saray oyuna yeni
'cici'si Jo'yu da ekleyip gol ısrarını sürdürüyor.
Tam 75 dakika oyun disiplini ve defans terbiyesini bırakmayan Antep bu dakikada Arda'nın duran toptan gelen vuruşunu Mustafa Sarp'ın kafayla ağlara yollamasına engel olamıyor. Kalan sürede G.Saray başka tehlikeler de yakalıyor. Artık iyice tanınmaz hale gelen sahada G.Saray'ın 3 puanı
'kardelen' misali karları delerek yüzünü liderliğe doğru uzatmaya devam ediyor.