Milli maç öncesi Hamit'in yaptığı açıklamalar dikkat çekiciydi. "Türkiye'de kendimizi geliştiremiyoruz. Kimse alınmasın ama Akhisar'a iki gol attın mı kral gibisin!" dedi. Kimi hedef aldığı çok konuşuldu ama özünde cesur bir çıkıştı. Siz Hamit'in bunları açık yüreklilikle söylemesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hep söylüyoruz; Avrupalı kafası... Kimse alınmasın. Bizim kafamızla, Avrupa'nın kafası çok farklı... O adam ifade özgürlüğünü sindirmiş. Bunu söylerken, üzerindekilerin, kurumun da bundan alınmayacağını biliyor. Alman ifade özgürlüğü kafası içinde büyümüş, yetişmiş birisi.
'Ben bu takımın elemanıysam, milli takımın ya da Galatasaray'ın, ikisi hakkında da görüşümü söylerim.' Türkiye'de biz bunları yadırgıyoruz.
Köşemde de yazdım. Almanya'da, milyoner bir ailenin çocuğunu kaçırıyor. 'Polise sakın haber verme... Bana 1 milyon euro ödeyeceksin' diye haber yolluyor. Polisin birinci hedefi çocuğu kurtarmak. Baba, 1 milyon euro'yu götürüyor, polis de uzaktan takip ediyor. Ancak kaçıran çocuğu getirmiyor ve bakıyorlar ki yurt dışına gitmek için bilet alıyor. 'Elden kaçıyor' diye tutukluyorlar ama çocuk ortada yok.
Tutuklamayı yapan komiser, çocuk aç mı, susuz mu, ölüyor mu, belli olmadığı için vakit kıymetli, 'Anlat' diyor ancak yanıt alamıyor. Komiser, 'Sana öyle bir işkence yaparım ki bülbül gibi konuşursun. Onun için kendini tahrip ettirme, anlat' diyor. Kaçıran üniversite öğrencisi ve itiraf ediyor: 'Ben çocuğu kaçırdım, öldürdüm. Cesedini de falanca yere gömdüm.'
Söylediği yerde ceset bulunuyor ve mahkemeye çıkıyor. 2003 yılında Alman yasalarına göre, 'Çocuk kaçırmak ve öldürmek suçundan' müebbet hapis veriyorlar.
Bir yıl sonra mahkum olan çocuk, komiser hakkında dava açıyor. 'İşkence bir insanlık suçudur. İşkence ile tehdit etmek, işkenceye teşebbüs suçudur.' Bu dava geçen hafta sonuçlandı. Alman Yüksek Mahkemesi onayladı ve polis mahkum oldu. İşkence yapmadığı halde... Çocuğu kurtarmak için sadece tehdit etmiş. Tehdit dahi işkence suçu... Avrupa'nın kafası bu...
Hamit'in söylediklerini böyle düşüneceksin.
Amrabat da benzeri bir laf etti. "Biz kolay goller yiyoruz" dedi. "Biz" dedi üstelik çocuk... 'Bizim savunma kolay goller yiyor' demedi! "Biz kolay gol yiyoruz" dedi. Aynı şeyi Fatih Terim de söylüyor. Hakan Balta, Amrabat'a saldırdı. Fatih'e saldırmaya yüreği yetmeği için... 'Kendisine baksın' diye...
Adam 'Biz' diyor! "Biz, Galatasaray kolay yiyor." Niye üstüne alınıyorsun da birden bire ortaya atılıyor, Amrabat'a saldırıyorsun. Biz alışmamışız.
İnsanların düşündüklerini özgürce söylemelerine alışmamışız. Eleştiriye de alışmamışız. Her şey bir silsile-i meratip (Rütbe derecesi), herkesin yerine göre konuşma hakkı var.
Bu müessesede odacının konuşma sınırı belli, güvenlikçinin sınırı belli, yazı işlerinin sınırı belli, genel yayın müdürünün konuşma sınırı ayrı, patronun konuşma sınırı ayrı... Böyle bir şey yok Avrupa'da... Avrupa'da herkesin konuşma sınırı birbirine eşit.
O milli takımın, o Galatasaray'ın bir elamanı; orada alınan sonuçlarla ilgili bir fikri var. Niye söylemesin!.. Bunlara alışmamız lazım.
Söyledikleri anormal şeyler de değil...
Hayır, anormal de olabilir. 'Yanılıyorsun Hamit' dersin. Bu da en tabii senin hakkın.
Yani Hakan Balta, 'Amrabat kardeşim, yanılıyorsun. Galatasaray kolay, ucuz goller yemiyor' diyebilir. Ama hayır, "Sen kendine bak" diyor. Bu başka bir şey...
Sezon başladığından beri, her hafta burada, Fatih Terim için neler söylüyorum, görüyorsun. Hadi kalkalım, gidelim Fatih'in evine, bizi nasıl ağırlayacak, göreceksiniz. O ayrı bir şey...
Fatih orada görevini yapıyor, ben de burada görevimi yapıyorum. İkimiz de bunun bilincindeyiz. Bu da dostluğumuza halel getirmiyor.
Galatasaray yazısının çıktığı bir gündü... Bebek'te yol kenarında yemek yiyorum. Telefon, baktım Fatih Terim... "Eee, tamam, fırça atacak!!" dedim. "Buyurun hocam", "Afiyet olsun..." "Hocam buradan mı geçiyordunuz?" dedim. "Oradan geçmem şart değil, bizim de her tarafta adamlarımız var" dedi. Gülüştük, kapattık ve benim masamda oturanlar inanamadılar.
"Sen bugün ne biçim, zehir zemberek giydirmişsin. Böyle şakalaşıyorsunuz!" O başka iş... Bu düzeye gelmemiz lazım. İfade özgürlüğünün hazmedilmesi bu... Ama o düzeye gelemiyoruz.
Trabzonspor, Beşiktaş karşısında öne geçmesine karşın bunu değerlendiremedi. Güneş maç sonunda biraz da öz eleştiri yaparak "Demek ki oyuna aldığım oyuncular yanlışmış" değerlendirmesi yaptı. Siz katılıyor musunuz, Trabzon'un hatası neredeydi?
Şenol Güneş, çok yanlış bir konuşma yapmış. Milli takım düzeyinde hocalık yapmış, yıllardan beri Trabzon'u yönetmiş bir kişinin, kendi futbolcularını hedefe koyması çok yanlış bir şey. Güya kendini eleştiriyor, "Oyuna sonradan soktuklarım takıma katkıda bulunamadı. Demek ki tercihim yanlıştı" diyor.
Yani 'Ben iyi hocayım, bunlar kötü oyuncular!' Bu Şenol'a hiç yakışmayan bir laf! Kimi hedef gösterdiğini de ben biliyorum. Volkan Şen'i hedef gösteriyor açıkça...
Volkan Şen oynadığı 16 dakika içinde, 'Bu adam niye maçın başından itibaren oynamıyor' dedirtti. Gol kaçırdı ama oradaydı. Gol pozisyonunun içindeydi, yaratan adamdı. Beşiktaşlı Olcay gibi... Sol kanatta tek başına müthiş akınlar yaptı. Ama sen uzun zamandır oynatmadığın, kenarda körlettiğin bir adamı son 15 dakikada oyuna alırsan, o adam bir de kendini göstermek için ekstra stresle oynar, ekstra gerilim, ekstra baskı ile oynar.
Volkan Şen, Şenol Güneş'in Beşiktaş karşısında sahaya çıkardığı takımın ilk 11'inde rahatlıkla oynar.
Bu adamda bir şey var. Ona itirazım yok. Bursaspor'da da Ertuğrul Sağlam bunu istemedi. Şimdi de Şenol Güneş... O zaman almasınlar, atsınlar takımdan!..
Hele de Trabzon gibi bir şehirde seyirciye, camiaya hedef göstermek dünyanın en yanlış şeyi... Dünyanın en fanatik taraftarları orada... Tribünlerde artık tel örgü de yok. Yarın Trabzon maçında üç tane kendini bilmez, sahaya inip, Volkan'ı döverse ne olacak! Hedefin o olduğu belli çünkü...
Şenol Güneş fevkalade olgun bir havaya girmişti. Örnek bir duruma geliyordu, bu demeci okuyunca çok şaşırdım. Hiçbir hoca, sebep ne olursa olsun, kendi futbolcusunu hedef göstermez. Böyle bir şey olmaz. Hocalığa yakışmaz.