Çok güzel hazırlanmış bir pozisyon sonrasında da öne geçti. İlk yarının mutlak hakimi Galatasaray'dı. Drogba ile ikinci gole de çok yaklaştılar ama Fildişili yıldızın göğsüne alıp, dönerek vurduğu volenin direkten dönmesi, Galatasaray adına şassızlıktı. Bu iki pozisyon dışında ikinci golde Burak'ın kaçırdığı gol hariç futbol adına bahsedilecek hiçbir şey yoktu maçta. Hak edenin biraz daha iyi olanın bir maç oldu deyip, asıl önemli konuya, futbol dışındaki olaylara geçelim... Birincisi Emre'nin atılması. Evet Galatasaray taraftarı Emre'yi tahrik etti. Bülent Yıldırım'ın verdiği veya vermediği hatalı kartlar, ortamı gerdi.
Ama ne olursa olsun, Emre düzeyindeki bir oyuncunun bu şekilde saçma sapan bir ikinci sarı kartla oyundan atılmamalıydı.
İkinci olarak, Emre oyundan atıldıktan sonra Melo'nun yaptığı ve futbolda hiçbir şekilde yeri olmayan centilmenlikle bağdaşmayan hareketleri hakem Bülent Yıldırım'ın görmezden gelmesi. Ve ikinci sarı karttan oyundan atmaması.
Oktay DERELİOĞLU: Külhanbeyler gecesi
Bugün futbol yazamıyorum.
Çünkü sahada futbol izlemedim, Galatasaray yenmiş olabilir ama ben böyle galibiyetleri kabul etmiyorum. Özellikle maçın son dakikalarında Selçuk'un oyundan çıkmak istemesi ve Mancini'nin ve teknik kadronun Selçuk'a davranışı ve görüntüler çok kötüydü. Fenerbahçe 10 kişi kaldıktan sonra 2. yarıda ilk yarıya göre daha derli topluydu.
Emenike'nin zaman zaan bencil davranması Fenerbahçe'nin gol bulmasına engel oldu. Sonuçta Fenerbahçe şampiyonluk yarışında çok avantajlı. 7 maçta kala 10 puan önde bulunuyor.
Şampiyonluğun bana göre tek adayı durumundalar.
Hakkı YALÇIN: Şartları hakem BELİRLEDİ
Dün gece her şey birbirinin içinden geçti. Gecenin içinden aslolan galibiyettir duygusunun uzağından nefret bileycileri geçti.
Sahanın ortasından zavallı bir hakem geçti. Emre sahadan atılana kadar Melo bir net tekme, 3 dirsek attı.
Emre sahadan atılırken, Melo ağzının nefret musluğunu kocaman açtı da, dili papuç kadardı.
Maçın hakemi Bülent Yıldırım değil de, Melo sanki. Hakem Bülent Yıldırım'a baktım da, un ufaktı o sıra. İçimden "Size Melo diyebilir miyim?" demek geçti. Son dakikalarda Melo'ya gösterilen kırmızı karta bakınca, "Gözümüzü boyama eyyamcı Bülent" diye haykırmak geçti.
Sahi ya, nedir bu Melo hayranlığı? Bu hayranlık öylesine boyut değiştirdi ki.
Futbol sahaları Melo'nun "ayak yolu" haline getirildi, neredeyse!
O yüzden Melo'yu koruyan bütün hakemlerin alnının ortasına "hayatımızdan defolup gidin" diye yazmak geçti.
Futbol mu? Onu geçin!
Dün gece futbol yoktu.
Futbolun dışına çıkmak için çırpınan futbolcuların çoğunlukta olduğu bir mücadeleden, bir şey beklenemezdi zaten.
Şartlar eşit değildi çünkü.
Şartların dengesini bozan da kesinlikle Bülent Yıldırım'dı. Dün geceden kötü bir belgesel çıkardı ama inanın ne olursa olsun Fenerbahçe geceden galip çıkamazdı. Aslında dün geceki meseleden çıkan sonuçlar.
Maçın sonucundan bin kere değerlidir ama bizim gibi ülkelerde değil.
Bir futbol maçından geriye utanılacak futbolcu görüntüleri kalıyorsa.
Geriye derbileri mezbahalarda oynatmak fikri kalıyor. Madem her şeyin adı değiştirildi.
O yüzden böyle bir gecenin finaline böyle bir tanım kalıyor!
Hayri ÜLGEN: Böyle futbol olmaz olsun!
14 sarı kart, 2 kırmızı kart ve verilmeyen nice kartlar.. Özellikle şunu vurgulamak istiyorum.
Bir maçı kazanabilirsin, kaybedebilirsin, ama bir maçın tansiyonunu da bu kadar yükseltemezsin.
Dünya derbisi diyoruz bizden başka hiçbir televizyon kanalı vermiyor. Kimi kandırıyorsunz beyler! Dün o sahada güzellikler yok muydu? O da vardı. Önce o muhteşem taraftarın kutluyorum. Sonra Sneijder'in o muhteşem golünü alkışlıyorum.
Gerisini de nefretle anıyorum. Maçın hakemi gerçekten çok acizlik içerisindeydi.
Ya o çok sevdiğim Selçuk'a ne demeli! Profesyonellik bu değil Selçuk. Dün bir derbi oynandı bitti. Ama bu derbi futbol değil 2 taraf oyuncularının savaştığı bir maçtı.
Son sözüm ise MHK'ya.. Ya bu işi düzeltin yada Cüneyt Çakır Irat Aydınus Bülent Yıldırım gibi hakemleri yanınıza alıp istifa edin. Lütfen..
Gürkan KUBİLAY: REZALETUS
Mert AYDIN: Kör dövüşü
Emre BOL: Eyyamcı Yıldırım!
Melo'nun kesinlikle ruhsal problemleri var. Akıl sağlığı yerinde değil. Sadece oyunu geren, her türlü çirkinliği yapan bu adamı alkışlayan G.Saray taraftarı, aynı futbolcu Fenerbahçe'de olsa ne derdi? "Senin çirkefin kötü, benim çirkefim iyi" mantığıyla bir yere varmamız imkansız. Bülent Yıldırım'ın 87. dakikada Melo'ya gösterdiği "lütfen" kırmızı kart eyyamın kralıydı. Fenerbahçe'nin orta saha oyuncuları topu ileriye taşımakta çok zorlandılar. Dün Alper'i çok aradı sarı-lacivertliler. Emre'nin kırmızı kart görmesiyle birlikte her şey daha da zorlaştı. Ersun hoca takım 10 kişi kaldıktan sonra orta sahaya bir Salih takviyesi yapabilirdi. Yapmadı. Sow ve Emenike çok etkisiz kaldı. Sahada oynatmayan bir hakem olduğu muhakkak ancak Fenerbahçeli oyuncuların da oynamaya niyetleri olduğunu söyleyemem.
Fenerbahçe biraz erken şampiyonluk havasına girmiş. Dün gece takımda sarı kart görmeyen oyuncu neredeyse yoktu. Lig daha bitmedi.
Bu kadar cezalı oyuncuyla sezon sonu nasıl gelecek? Yaşayıp göreceğiz...
Metin TEKİN: Gerginlik...
Dün akşamki derbi ile ilgili bahsedilecek ilk konu maçın başından sonuna kadar devam eden gergin ve sert oyundu. Ligde bu sezon daha kritik maçlar oynamalarına rağmen, Galatasaray ve Fenerbahçe'yi tribünler hariç hiç bu kadar gergin görmemiştik. Sahaya damgasını vuran ilk şey bu oldu. Oyunu belirleyen de bu oldu.
Faullerden arta kalan zamanlarda ne oynandı şimdi de ondan bahsedelim... Tahmin edildiği gibi tempolu ve sert bir Galatasaray başlangıcı, golün mükemmel hazırlanışı, Sneijder'in vuruşu ve oyunun 1-0'a gelişi... Bundan sonra iyice gerilen maç... Kimin kaç tane pozisyon üreteceğini değil, kimin ne kadar kart göreceğini saymaya başladık. Ve Emre 40. dakikada Emre ikinci sarıdan kırmızı kartla oyundan atıldı. Sanki iki takımın futbolcuları bu kartı beklercesine, ikinci yarıda çok farklı oynadı. Böylesine futbol dışı havadan sonra ikinci yarı bana hiç oynanmamış gibi geldi.
Biraz da Melo'dan bahsetmek gerekir tabii ki.. İyi futbolcusun tamam, faydalı futbolcusun tamam, agresif futbolcusun ona da eyvallah ama bu kadar futbol dışı işlerle uğraşmak bir futbolsever olarak gerçekten rahatsız edici.
Gelelim oyunun 1-0'da kalışına... Üstelik 40. dakikadan sonra rakip bir eksikti. Galatasaray'ın en büyük eksiği rakibini hep oyunun içinde tutuşu oldu. Yani 9. dakikada skoru 1-0 yapmışsınız, 40. dakikada 11'e 10 kalmışsınız ve hala rakibinize şans veriyorsunuz, rakibinizi 90 dakika boyunca oyunda tutuyorsunuz. Bu durum, Galatasaray'ın bu sezonki oyun gücünü ve performansını anlatır gibiydi. Şimdi ligin sonuna doğru baktığımızda Galatasaray için ezeli rakip F.Bahçe'den alınmış galibiyet tabii ki çok önemli. Ancak 10 puanlık farkı düşündüğümüzde bu ligin gidişatı Galatasaray ile Beşiktaş'ın ikincilik mücadelesi şeklinde geçecektir. Tabii ki, ikinciliğin Şampiyonlar Ligi'nde direkt gitmek anlamına geldiğini bir ligde...
Hakem Bülent Yıldırım'dan söz etmek gerekirse; bu gergin maçı yönettiğini bize hissettiremedi. Olaylar sanki kendi akışında gibiydi.
Ömer ÜRÜNDÜL: Derbi değil sinir harbi!..
Dün geceki derbide futbolun tamamen devre dışı kaldığı, sinir harbi şeklinde geçen bir ilk 45 dakika izledik. Hem prestij hem de lig ikinciliği için mutlak kazanmak zorundaki G.Saray seyircisinin de büyük desteğiyle maça hırslı, disiplinli ve presle başladı. Bunun sonuncunda da Melo'nun başarılı asistinde istediği pozisyonu bulan Sneijder, kendine özgü plasesiyle takımına erken skor avantajını getirdi. Bundan sonra devre sonuna kadar karşılıklı sürekli fauller gündeme geldi. G.Saray moral bulmasına rağmen organize ve etkili ataklar geliştiremiyordu.
F.Bahçe ise ofansif açıdan çok kısırdı. Emre sarı kart gördükten sonra seyircinin de üstüne oynamasından kendini adeta kaybetmişti. Kısa sürede kırmızıyı göreceğini açıkça ilan ediyordu. Ama bu durumu görmesi gereken esas kişi Ersun Yanal'dı. Yanal, Emre'yi çıkarma cesaretini gösteremeyince beklenen oldu.
İkinci yarı düşük tansiyonlu başladı.
G.Saray sayısal fazlalığına rağmen oyunu kontrol altına alıp, hücumda etkili olamıyordu. Buna karşılık ilk yarıda hücuma hemen hemen hiç çıkamayan F.Bahçe, 10 kişiyle pozisyon bulamasa da rakibi tehdit eden ataklar geliştiriyordu. Bu atakların odak noktasındaki isim de bir çok maçtaki gibi alışılmış biçimde Caner'di. Ersun Yanal, Sow'u çıkarmakta geç kaldı. Bana göre girmesi gereken de Salih olmalıydı. O zaman orta sahada bir varyasyon oluşup, ileri uçtaki oyuncuların devreye girmeleri imkan dahilinde olabilirdi. Ersun Yanal yapması gerekeni yapıp Emre'yi kırmızıyı görmeden çıkarsaydı F.Bahçe'nin ikinci yarıda maçı çevirebilme şansı olabilirdi. Sonuçta G.Saray iyi oynamasa da Sneijder'in golüyle istediğini aldı.
G.Saray'da en başarılı isimler Felipe Melo ve de defansın ortasındaki Hakan Balta-Semih Kaya ikilisiydi. F.Bahçe'de Emenike gayretliydi, hırslıydı ama Sow ve Dirk Kuyt'tan hiçbir yardım alamadı. Orta saha da ileri yaklaşamadığından Semih ve Hakan'ın markajında pozisyon bulamadı. F.Bahçe'de en başarılı isimler ikinci yarıdaki performansıyla Caner ve dengeli sakin ve akıllı oyunuyla Meireles'ti.
Bülent TİMURLENK : İki takım kaptanının iflası
G.Saray'ın kazandığı, sahaya kaptan olarak çıkan Selçuk ve Emre'nin kaybettiği derbi olarak geçer tarihe... Gerisini hatırlamasanız da olur. Topun 41 dakika oyunda kaldığı, iyi niyetli oyuncu sayısının iki takımda da bir elin parmaklarını geçmediği bu derbide, Sneijder'in mükemmel gol vuruşu dışında futbolu sevenler adına ne vardı ki!
Evet, Mancini Burak'ı sağ kanata atarak Caner'in önünü kapamış, orta alanı yine üçlü tutup, F.Bahçe'yi Emenike'ye uzun top atmaya mecbur etmiş olabilir. Ama inanın mesele bu da değil. Gökhan'ın sorumsuzluğu, ne de Kut'ın verimsizliği... Bu da mesele değil. Mesele, Emre gibi 20 yıla yakın futbol geçmişi olan bir oyuncunun 40 dakikada kafa olarak sahada iflas etmesi. Bunda Melo'nun payı var mı, var.
Mesele, 60. dakikada boştaki Sneijder'e pas vermek yerine hercai bir şutu tercih eden Selçuk İnan'ın, kendisini fırçalayan Mancini'ye 50 bin taraftarın önünde eliyle koluyla isyan bayrağı açması ve ardından formayı çıkartıp, sahayı terk etmesi...
Derbiler kazanılır, kaybedilir ama G.Saray ve Fenerbahçe'nin bu meselelerini bir an önce dört duvar arasında çözmesi gerekli. Her G.Saray-F.Bahçe derbisine, Metin Oktay ve Can Bartu'nun unutulmaz dostluk fotoğrafıyla gidiliyor ancak santra düdüğü ile beraber, yıllardır kimse ne Metin Oktay'ın ne de Can Bartu'nun tırnağı oluyor. F.Bahçe'nin hak ederek yürüdüğü şampiyonluk yolunda, G.Saray derbiyi kazanarak mart ayındaki hüsranların üzerini örtmek istiyordu. Ortada ezeli rekabetin heyecanı dışında derbilik ne vardı ki Allah aşkına? Sahada yaşananlar, milyon Euro'lar kazanırken, işi futbol oynamak yerine tribünlere oynayanların eseridir. Tribüne bir oynarsınız, iki oynarsınız gün gelir kendinizi tribünde bulursunuz.
Murat ÖZBOSTAN: O formayı çıkarıp gidemezsin!
Biri kazanacak, biri kaybedecekti.. Ya da ikisi de birer puanı alacaktı.. Maç öncesi sahaya çıkmadan önce ik i takım futbolcuları birbirini selamlıyor, başarı diliyordu.. Sevinmiştik! Ne zaman ki sahaya ayak bastılar, gerilim dolu anlar da başladı. Özellikle Galatasaray, çok sert olunca, Fenerbahçe de karşılık verdi, dolayısıyla... Birbirlerini sakatlamaya çalışan futbolcuların o kadar çirkin hareketleri vardı ki... Futbol adına utanç gecesiydi. Hakem Bülent Yıldırım, art niyetli oyuncuların kurbanı oldu, kontrolü kaybetti. Gösterdiği kartlar, göstermediği kartlar derken, maç zıvanadan çıktı. Emre'nin kırmızı kart gördüğü anda Melo'nun yaptığı hareket acaba bu ülkedeki kaçıncı vukuatı? Her sezon bir skandala imza atıyor. Dünya derbisi deyip övündüğümüz derbide bütün gece bunları izledik. Peki futbo l adına aklımızda ne kaldı? Biri Sneijder'in golü, diğeri Burak'ın vurduğu Volkan'ın çıkardığı top.. Başka da bir şey benim aklıma gelmiyor.
Galatasaray, daha istekli, Fenerbahçe ise daha rahattı. Biraz Meireles (özellikle ikinci yarıda) biraz da sahaya karakterini koydu... Fenerbahçe baskın olamamanın bedelini üç puanı kaybederek ödedi. Kalan haftalarda büyük bir mucize olmazsa, F.Bahçe şampiyon. G.Saray ise ikincilik için avantajı yakaladı kanımca. Son söz ise Selçuk İnan'a... Roberto Mancini ile, taraftar ile arasında bir gerilim olabilir... Bazen antrenör bazen taraftar hakkında yanlış yargılara varabilir... Ne var ki profesyonel bir futbolcunun arkadaşlarına sırtını dönmesi, dışarı çıkmak için mızmızlanması, formasını antrenörüne uzatması ilk önce kolundaki pazubanda hakarettir. Unutma ki o pazubandı kolundan çıkarmak isteyen eşini boşadı Metin Oktay!
Levent TÜZEMEN: G.Saray'a moral oldu
Mevlana, kötü günler geçirenlerin umutsuzluğa kapılmaması için çok sevdiğim şu anlamlı sözü söylemiş: "Bazen bitmek bilmeyen dertler yağmur olur üstüne yağar. Ancak rengarenk gökkuşağı da yağmurlardan sonra çıkar.." Galatasaraylı futbolcular ve sıkıntı günler yaşayan yönetim için Fenerbahçe galibiyeti gökkuşağı güzelliğinde oldu. Psikolojik yönü güçlü derbiye F.Bahçe gelirken 13 puanlık farkı G.Saray'ın üzerinde baskı olarak kullandı. G.Saraylı futbolcular için Arena'da kazanma alışkanlığı ve taraftar itici güç görevindeydi. Ballandıra ballandıra anlatacağımız bir derbi izlemedik.
İki takım oyuncuları da maç boyu hakem Bülent Yıldırım'ı yanlarına almaya çalıştı. Muslera, Semih, Yekta, Mehmet Topal ve Gökhan Gönül dışında tüm oyuncular sürekli didişip durdu. Sarı kartlar havada uçuştu. Bülent Yıldırım sahanın en sakiniydi en küçük baskıdan etkilenmedi, gördüğünü çaldı. G.Saray takımı taraftarı ile aynı frekansta buluştuğu anlarda rakibe baskı kurdu. Sneijder'in 9.dakikada attığı ustalık kokan erken gol sonrası ve Emre atıldıktan sonra G.Sasaray ilk yarı bitimine kadar oyunu istediği gibi kontrol etti. Golde Selçuk ve Melo'nun pas trafiğini çabuk ve isabetli yönetmesinin payı da büyüktü. Başta kaleci Volkan olmak üzere F.Bahçe sürekli Emenike'yi uzun toplarla G.Saray savunmasının arkasında buluşturmaya özen gösterdi. İkinci yarıda Semih-Hakan Balta ikilisi yaptıkları kişisel hatalarla taraftarın yüreğini ağzına getirdi. Galatasaray her zaman kaybettiği gerilimli maçları bu kez kazandı. Çünkü Melo, Sneijder, Eboue, Emre, Alves, Emenike, Caner gibi gerilimi seven oyunculara teslim olmadı. Melo ile kapışan Emre'nin sinirleri iflas etti ve kırmızıyı haklı gördü. Fedakarca oynayan Drogba heybetiyle F.Bahçe savunmasını fazla ileri çıkarmadı. Boğuştu, duvar oldu. Yekta koşup, kritik pozisyonlarda vücudunu topla rakip arasına akıllı soktu. Mancini'nin ikinci yarıda skoru koruma psikolojisine giren takımı kenardan uzun süre uyarmaması büyük hataydı. Ayrıca yanlış pas tercihi sonrası Selçuk'a ve Sneijder'e el kol hareketleriyle tavır alması yakışmadı.
Sonuçta; Galatasaray kazanarak evindeki psikolojik üstünlüğünü korudu.
Gürcan BİLGİÇ: Vur-kır; kazan!
Ligin boyu kısaldı. Derbi tarafları ve taraftarları için önemli sadece. Ligin ağabeyi olmak için sahada iki taraf da. Koridorda sahaya çıkmak için beklerken, birbirlerine gülücük dağıtıp, eğlenceli sohbet eden oyunculardan eser yok sahada.
Melo ile başlıyor tahrik, Selçuk ve Eboue ile de devam ediyor. Kazanmaktan başka çaresi olmayanlar, futbolun doğalının dışına çıkmakta bir an bile duraksamıyorlar. Bıçak sırtında olmak, her adımı çare haline getiriyor, maçın hakemi de ne yazık ki tribünlerdekilerle birlikte bunu "normal" yorumlamakta sakınca görmüyor. Böyle zeminlerin vazgeçilmez oyuncusu Emre Belözoğlu düşüyor tuzağa. İkinci sarıdan atıldığında, Melo görmesi gereken beşinci sarıyı sadece "bir" olarak geçmişti. Sneijder ve Burak Yılmaz bile yarayı kaşımakta tereddütsüzler. Melo'nun adını anıp, utanmamanın mümkün olmadığı bir süreçti. Fenerbahçe takımı sahada yalnız ve çaresiz. Maçın sadece hakemi değil, yardımcıları da forma değiştirmiş haldeler. 11'e 15 oynarken, 10 kişi ile bu yağmanın karşısına dikilmeye çalıştı Fenerbahçe takımı.
PUAN FARKI KAÇA ÇIKACAK?
"Bu kadarı da olmaz" demeyin. Neredeyse 10 dakika duran maçı iki dakika uzatan ve "ayıp" etmediğini düşünen bir hakemimiz var maalesef.
Ya da üç metre geride topla buluşana ofsayt kaldıran yardımcısı. Bülent Yıldırım'ın kokartını hak edip etmediğini, stat baskısının nasıl ipleri eline geçirdiğini ve düdüklerine hükmettiğini bu maçı bir daha seyredip, sorgulamalı. 13 puanlık farkı 10'a indirdi Galatasaray...
Her şeyi göze alarak, her şeyi yaparak.
Bunun başka örnekleri de oldu. Kadıköy'de de yaşandı benzerleri ama hiç bu kadar sefil bir kimlik taşımadı.
Peşinden gelen düzen değil, kaos oldu hep.
Keşke içinden futbol geçen bir derbi ve bunun sonucunu tartışıyor, yazıyor olsaydık.
Buna Bülent Yıldırım yolu açtı, Galatasaray takımının aktörleri uydu, Emre Belözoğlu senaryosuna katkıda bulundu. Kalan haftalarda puan farkı kaça çıkacak, ona bakacağız...
Rıdvan DİLMEN: Kötü, kötü, kötü
Maçtan önce ve maç sırasında küfür kötü... Oyuncuların birbirleri ile ilişkileri kötü... Sportmenlik kötü...Tekme, tokat kötü... Futbol kötü... Bülent Yıldırım ve ekibi kötü... Selçuk İnan'a yapılan kötü...
Sneijder'in golü güzel, hazırlanışı da...
Derbinin özeti bu.
İlk yarıda ilk 10 dakikaya yüksek tempo ile başlamak isteyen ve sert başlamak isteyen bir Galatasaray... Ama oyun kuralları içinde değil... Tekme tokat... Yakın, sert oynuyorlar, döndürmüyorlar ve F.Bahçe golü yiyor. F.Bahçeli futbolcular sinirleniyor, onlar da sert oynamaya başlıyor. Tekmeler havada uçuşuyor, gösterilen kartlar, gösterilmeyen kartlar hepsi birbirine karıştı. İkinci yarıda Galatasaray tedirgin... 10 kişilik rakibine karşı pas yapabilse daha fazla yoracak. Ama 10 kişilik Fenerbahçe pozisyon üretemese de daha çok gelmek istiyor rakibinin üstüne...
Bu kadar kötüler arasında, ilk yarıda 2, ikinci yarıda 4 dakika uzatmayla sahanın en kötü adamı hakem Bülent Yıldırım kötü maçı bitirdi. Hakem ve yardımcıları bütün takdir haklarını Galatasaray lehine kullandı. Yan hakem 3.5 metre önünde Galatasaraylı futbolcuyu göre göre Fenerbahçe atağına ofsayt kaldırdı. Galatasaray bu hakemle herkesi yenerdi. Bülent Yıldırım Fenerbahçe'ye Anadolu takımlarına yaptığı muameleyi yaptı. Ligin birincisi ve ikincisi oynadı. Maçtan başka her şeye benzedi.
Galatasaray özür maçını kazandı, Fenerbahçe ise şampiyonluk yarışının en güçlü adayı olarak kaldı. G.Saray psikolojik ve moral olarak galibiyete daha çok ihtiyacı olan takımdı. F.Bahçe 10 kişi kaldığında Salih veya Webo'yu alabilirdi. Ama ikinci yarıda özellikle altını çizerek söylüyorum Meireles'in müthiş futboluyla oyunda kaldı F.Bahçe. İkinciyi yese darmadağın olacaktı. Bu maçı izlemeyenler hiç bir şey kaçırmadı. Şampiyonlar Ligi için çok önemli bir maçı kazanan Galatasaraylılar sevinsin, Fenerbahçeliler üzülsün. Ama bugün Türk futbolu kaybetti...
Selçuk hak etmedi
Gelelim Selçuk konusuna... Selçuk bu ülkenin bir evladıdır... Çok da iyi bir insan ve iyi de futbolcu. Kazanılan iki şampiyonlukta çok da iyi oynadı...Kötü oynadığı günler de olacaktır. O çocuğun çıkarken halini gördünüz mü? Böyle bir şey olabilir mi ey Galatasaraylı arkadaşlarım? Bu maçta Fenerbahçe, Galatasaray'ı yenseydi taraftar Selçuk İnan kadar üzülmeyecekti... Onun kadar canı yanmayacaktı veya kazandığı için Selçuk İnan kadar mutlu olmayacaktı... Sosyal bir problemimiz var...Maç öncesi internetten herkes birbirini dolduruyor... Sanatçısı da böyle yöneticisi de...Olmaz artık bu kadarı...
Böyle hakeme böyle Melo
Melo'nun Türkiye'de olmaması lazım. Elini kolunu kullanıyor, dilini çıkarıyor rakibine, hakemin gözü önünde. Nasıl atmazsın? Sen dilini çıkaran adamı atmazsan tekme atanı da atamazsın, dirsek atanı da. Ama senin elini kolunu tuttu mu atıyorsun 87. dakikada. Atsana 40. dakikada dilini çıkardıktan sonra. Böyle hakeme böyle Melo.
Yabancıların ligimizi çiftlik gibi görmesini sağlayan kulüplerimiz, yöneticilerimiz var.
Önce kendi kapımızın önünü temizleyeceğiz...Nisan ayındayız Avrupa'da yokuz, Dünya Kupası'nda yokuz...Paramız var ama ama sportmenlik de yok...Tekme tokat maçlar oynanıyor, derbiler yarıda kalıyor...Kulüpler ceza alacaklarını bilerek plan yapıyor...Nerede kaldı sporun fair'i?
Ama lafa geldi mi Avrupa'nın en büyük kulüpleriyiz...
Hayır, değiliz...
Ahmet ÇAKAR: Utanmazlar!
Sahada dün gece Türk futbolunu rezil etmek için bazı utanmazlar vardı. Düşünebiliyor musunuz? Türkiye'de 75 milyon bu maça kitlenmiş ama sahada futbol yok. Spor kamuoyuna futbol dışında her şeyi gösteren utanmazları kınıyorum.
Birbirbirlerini bıçaklamadıkları kaldı. Bir maç düşünün eğer yanlış saymadıysam 16 sarı 2 kırmızı kart. Her harekette kötü niyet var, her ikili mücadelede rakibimin kemiğini nasıl kırarım düşüncesi var. Tabi düşünceler böyle olunca da ortada futbol adına hiçbir şey yok.
Oyuna iyi başlayan Galatasaray, golü erken bulan bir Galatasaray'dı. Bundan sonra ise sahada futbol değil boks maçı vardı.
Melo tam bir edepsiz, tabii ki futbol edepsizi. Emre oyundan atıldıktan sonra Emre'ye kendisinin de çok sevdiği bir köpek cinsini taklit ederek dilini çıkartıp "Çık dışarı" diyor.
Bülent Yıldırım seyrediyor. Emenike rakibine arkadan tekmeyi sallıyor, sarıyla geçiştiriliyor. Alves rakibinin böğrüne dirseği koyuyor, hakem devam ediyor. Dedik ya utanmazların bol olduğu bir sahada sadece rezillik seyredilir. Gönül isterdi ki siz bu satırları okurken maçın belli oranda teknik analizi ya da taktik yazılsın. Analiz manaliz yok! Çünkü analiz edilecek bir şey yok. Sadece gösterilen, gösterilmeyen kartlar, bazı terbiyesiz futbolcular, birbirlerine can düşmanıymış gibi saldıran oyuncular ve sözüm ona futbol.
Bu kin, bu öfke niye?
Hakem Bülent Yıldırım ne yapsın; o da futbolculara uydu. Gösterdiği kartların çoğu doğru. Bazıları kırmızı olmalıydı. Melo'yu daha Emre atıldığı vakit atmalıydı. Ama o dengeyi kurayım diye son dakikalarda sudan bir sebepten dolayı attı. Yazık bize. Final maçı değil, düşme maçı değil, aslında şampiyonluk maçı da değil ama bu kin, bu öfke, bu nefret niye. Federasyon Federasyon olsa dün gece bir çoğunun anasını ağlatır. Ama nerede... İt ürüyor, kervan yürüyor.
Erman TOROĞLU: Kaptanlara bak kaptanlara!
Aslında F.Bahçe için önemli olmayan, G.Saray'ın Şampiyonlar Ligi'ne gitmesi için önemli olan bir maç. Böyle bir maçta bile Türkiye'nin büyük iki takımının kaptanlarının yaptıklarına bakın! F.Bahçe'nin kaptanı Emre yıllardır aynı filmi oynuyor ve herkes ona prim veriyor. Emre'nin formasını üzerinden alın, dört büyük takımın haricinde bir takımın kaptanlığını yapsın. Türkiye Ligi'nde kaç maçı tamamlar? Milli maçlarda ben "Yeter artık" diyebiliyorum. Çünkü milli takım beni ilgilendiriyor. Ama kulüp takımlarında onu yönetimleri ilgilendiriyor. Bizi ilgilendirmez.
F.Bahçe dün 11'e 11 devam etseydi bu G.Saray'ı kesin yenerdi. "Niye bu kadar keskin konuşabiliyorsun" derseniz, Fener 10 kişi kalmış G.Saray hala emekliyor, eveliyor, geveliyor. F.Bahçe bir gol bulsa işin rengi değişecek. Ve maç öyle bir noktaya geliyor ki G.Saray Kaptanı Selçuk çıkıyor. Kaptanlık bandını yere atıyor, formayı da teknik direktörün kucağına vermeye kalkıyor. Israrla oyundan çıkmak istiyor. Sen teknik direktörünle anlaşamayabilirsin, senin görevin sahada futbol oynamak, teknik direktörünün dediğini yapmak. Eğer yapmak istemiyorsan, oynamak istemiyorsan sahaya hiç çıkmayacaksın. O kaptanlık bandını yere atıyorsan ve o G.Saray kulübü de o kaptanlık bandını bir daha sana takıyorsa yazıklar olsun o G.Saray yönetimine. G.Saray'ın neden 10 kişi F.Bahçe'ye etkisiz oynadığının resmi ve sebebi Mancini-Selçuk olayından dolayı belli oluyor zaten.
G.Saray'ın attığı gol yapılış olarak güzel. Hem Melo'nun hem de Sneijder'in kalite farkından doğan bir gol. Bizim yerli oyuncuların bir şeyden ders alması gerekir. Alves Sneijder'e girdi. Bizim oyuncular Denizli horozu gibi birbirlerinin üzerine yürürler. Ama Sneijder elini uzattı, "Ne gereği var" dedi. Alves de elini uzattı ve olay bitti. Bundan sonra da olmadı. Bizimkiler kavga ediyor, Drogba ayırıyor. Maalesef ders de almıyoruz. G.Saray eğer bir şeyler yapacaksa köklü bazı tedbirler alması gerekir. İçeride büyük sıkıntıların olduğu belli. Mağlup olsalardı tahmin ediyorum statları sezon sonuna kadar kapanırdı.
Bülent Yıldırım en iyi maçını yönetti
Şu ana kadar Bülent Yıldırım'ın idare ettiği ve benim seyrettiğim en iyi maçıydı. F.Bahçe-G.Saray maçları diğer maçlara benzemez, çok zordur. Hata yapmaya başlarsan çorap söküğü gibi maç üzerine yıkılır. Ama Bülent Yıldırım birinci dakikadan itibaren son dakikaya kadar maçı yönetti. Maç ve futbolcular onu idare etmediler. Bravo, tebrik ederim. Yıldırım çok az hatayla maç yönetti. Gösterdiği sarı ve kırmızılıların hepsinde haklıydı. Zaten sarı kartlarda hiç taviz vermediği için maçın direksiyonunu elinde tuttu. Tebrikler...
Pimi çekilmiş bomba Emre
F.Bahçe kötü mücadele etmedi. Ama Emre atıldıktan sonra da Ersun Yanal'ın yapacağı başka bir şey yoktu. Emre maalesef pimi çekilmiş bomba gibi. Melo, Emre'nin üzerine oynadı. Onu attırdı sonra da kendi kazdığı kuyuya düştü, kendini attırdı. Yani Emre, Melo'dan daha acemiydi. Onun için de Melo'nun takımı kazandı. Dün gecenin özeti aynen buydu.