METİN TEKİN: Teknik direktörlerin hikâyesi!
Fenerbahçe Teknik Direktörü Aykut Kocaman'ın derbideki performansını ve hamlelerini nasıl buldunuz?
Dün akşamki maçı değerlendirdiğimizde her zaman böyle fotoğraflar görüyoruz. Bazen, futbolcuların kendi kaderlerini çizdiği bazen de teknik adamların düşünceleri damga vurur maçlara... Dün akşamki maç son 10 dakikaya kadar tamamen teknik direktörlerin hikâyesiydi. Aykut Kocaman'ın penceresinden baktığımızda, evet kendi sahasında oynuyordu ama sonuçta 6 puan farkla lider takıma karşı oynuyordu. Kocaman'ın her zaman en baskın futbol görüşü önce tedbiri elden bırakmamaktır... Dün akşam da böyle oldu. Oyuna başlangıcı tedbirli, güvenli ve korumalıydı. Ama karşılaşmada o kadar denge vardı ki oyunun bütününü oynayan Fenerbahçe idi, anları değerlendirmesi gereken ise Galatasaray'dı. İki takımda bu anlamda önemli fırsatlar yakaladı ama skoru bulamadı. Kontrollü başlayan Kocaman, ikinci yarıdaki adım adım hamleleriyle önce Soldado ile birlikte Fernandao'yu oynattı. Daha sonra Valbuena'yı oyuna katan Kocaman'ın, kararları futbol görüşünde büyük riskler taşıyan kararlardı. Ancak kendi sahasında istediği sonucu alamadı.
Galatasaray'ın hocası Fatih Terim'in, kadro ve taktik tercihlerini nasıl yorumluyorsunuz?
Fatih Terim'e gelince, maç öncesi kadroya bakıp bu oyunu ele alıp oynamak isteyen bir kadroyla çıktı sahaya. Fatih hocanın düşüncesi doğruydu ama oyunun şifrelerinde onun da kafasında kontrollü oyun vardı. Oyunun bütününü değil anlarını oynamak isteyen bir Terim vardı. Kadıköy'de bu kararı vermek ve böyle oynamak bana göre Fatih hocanın doğrusuydu. Maçın bitiminde kimin istediği oldu derseniz, bana göre kesinlikle Fatih Terim'in istediği oldu.
MURAT ÖZBOSTAN: Kazanan sadece Beşiktaş!
Kim ne derse desin, dün akşamki derbinin sonucunda kazanan takım Beşiktaş'tır. Galatasaraylılar maçtan sonra verdikleri demeçlerde beraberliğin kendileri için iyi olduğunu söylüyorlar!. Kötü bir sonuç olduğunu elbette diyemeyiz ama iyi bir sonuç demek de kolay değil. Önlerinde çok zorlu bir fikstür var. Unutmayalım ki Tudor da bu noktaya kadar iyi gelmişti. Yokuşu hızlı inmiş ama çıkamamıştı. Benzer bir yol yine mevcut. Kağıt üstünde derbide yenilmemek güzel olsa da beraberliğe 1 puan veriyorlar. Beşiktaş zaten Trabzonspor, Fenerbahçe virajını çok iyi dönüp 6 puan almıştı. Bugünkü maç öncesinde de Beşiktaşlı oyuncular ve Şenol Güneş ellerini ovuşturuyordur. Eğer bugün de kazanırlarsa, benim zorlu yarıştaki favorim Beşiktaş olur. Fakat Galatasaray, Fenerbahçe'yi yarış dışında tutacak sonucu alarak rakip sayısını azalttı, bunu da vurgulamak gerek. Gelelim Fenerbahçe'ye... Dün kazansalardı şampiyonluk için bambaşka bir tablo ortaya çıkacak, başka bir hikâye yazılacaktı ama artık mutlu bir son yazmaları zor artık. Mesele sadece Galatasaray'la aradaki 6 puanlık fark değil... Puanlar eşitlense de genel averajda 14 fark var. Daha Başakşehir ve Beşiktaş da var. Fenerbahçe her maçını kazansa dahi ligde ipleri elinde tutmuyor. 3 takımın da tepetaklak gitmesini beklemek hiç gerçekçi olmaz. Eğer Başakşehir de bu kötü gidişinin önüne geçemezse, Fenerbahçe ile birlikte ancak üçüncülük mücadelesi verir.
ERMAN TOROĞLU: Yıldırım kartlarını geç çıkardı
İsmi büyük, kalitesi düşük bir maç oynandı. Organize olarak, hazırlanarak, pişirilirek kazanılan gol pozisyonları çok az. İki takım da rakibin bireysel hataları ya da kendi oyuncularının bireysel yetenekleriyle pozisyonlara girdi. Gol olmayınca iki taraf da yalnızca rakibi ve oyunu bozmaya oynadılar. Gol olsaydı işin rengi farklı olacaktı. Aslında maçın skoru ile oynanan futbolun aynıydı; Sıfıra sıfır, elde var sıfır!
Sarı-lacivertliler kendi sağ taraflarını hücumda fazlaca kullandılar. Sol taraftan ise fazla hücuma kalkmadılar. Ama Galatasaray'a da sağ kanattan hücum şansı vermediler. Yani birbirlerini kilitlediler. Bazen öyle oldu ki oyun ortaya yığılıp kaldı. İki taraf da çizgileer inemedi, oyunu açamadı. Sahanın köşelerinde neredeyse 4'e 4, 5'e 5 minyatür futbol maçı yapacak alanlar ortaya çıktı zaman zaman.
İki tarafta da göze batan oyuncu yok. Peki ters çevirsem soruyu... Çok kötü oyuncular var mıydı? O da yoktu. Özellikle de mücadele etmeyen futbolcu yoktu. Ama futbol öyle bir oyun, hem mücadele edeceksin hem kaliteni ortaya koyacaksın. O zaman aradaki fark ortaya çıkıyor işte. İki tarafın defansına göre ve oyun anlayışlarına göre maçtan evvel "Bu maç 0-0 bitecek" deselerdi, "Hadi ya ordan "derdim.
Hakem Bülent Yıldırım, kartlara erken başvurmadı. Bir tek 13'üncü dakikada Ekici'ye kesin sarı kart göstermesi gerekirdi. Serdar Aziz'in penaltı tartışması yapılan pozisyonunu yayıncı kuruluş ekrana bir türlü getiremedi. Onun için net bir şey söyleyemiyorum. Dün mükemmel bir seyirci stadı doldurdu ama diğer statlarda da olduğu gibi bu sefer Fenerbahçe Stadı'nda merdivenler gözükmüyordu. Allah muhafaza bir panik olsa kaç kişi ölür, yaralanır bilinmez. Türkiye'de bu konu 15-25 bin lira'lık cezalarla geçiştiriliyor
Stada nasıl bu kadar fazla seyirci giriyor? Bunu anlamak da mümkün değil. Herhalde bu soruya da yetkililer cevap verirler. Şimdiye kadar hiç duymadığımız o cevaplardan! Futbolda marka değeri yüksek Avrupa ülkelerine bakıyorsun, hiçbirinde bu merdiven boşluklarında kimseyi göremezsin. Neden? Çünkü oralarda insan değerli ki işi bu kadar ciddi tutuyorlar.
ÖMER ÜRÜNDÜL: F.Bahçe devre dışı
Derbide futbol kalitesi düşük bir ilk yarı izledik. İki tarafın da taktik anlayışı öncelikle rakibi bozma üzerine kurulmuştu. G.Saray'ın diğer maçlardaki riskli ofansif anlayışı, bu derbide terk etmesi doğruydu. F.Bahçe'nin kadro yapısı organize hücum girişimlerine uygun değildi. Bu yüzden kopuk kopuk ataklar geliştirdiler. Sol kulvar, bu bölgede kanat forveti olmadığından çalışmadı. Rodrigues'in yardıma gelmeyişinden Şener, F.Bahçe'de ilk yarıdaki atakların odak noktasıydı. Bu yarıda G.Saray az geldi. İki tane Gomis ile çapraz posizyonlar buldular. Aslında ikinci pozisyonda Feghouli yanlış tercih yapmayıp bomboş Rodrigues'e pası verse net bir gol pozisyonu olacaktı.
İkinci yarıda kalite yükselmedi ama heyecan arttı. Karşılıklı pozisyonlar meydana geldi. Çünkü iki takım için de ön taraf ve orta alan presleri düşmüştü. Çok depar atan Şener'in de yorulmasından faydalanan Rodrigues üst üste tehlikeli girişimler yaptı. Hem kendisi hem Gomis değerlendiremedi. Bu yarıda yine F.Bahçe'nin çok hazırlanmış olmasa da 4 tane önemli pozisyonu vardı. Onları da değerlendiremediler. Ve sonuçta puanlar paylaşılınca G.Saray istediğini aldı. F.Bahçe de yarışta devre dışı kaldı. Dün F.Bahçe maçı da kazansaydı yine görüşüm değişmezdi.
Aslında bana göre böyle bir ilk 11 ve böyle uzun süre devam etmek sonucunda 1 puan dahi başarıdır! Mehmet Ekici 1 senedir oynamıyor. Giuliano son haftaların fizik açıdan en düşük oyuncusu. Soldado kalite olarak tabii ki Fernandao'dan çok daha önemli bir oyuncu. Ama neden bugüne kadar Fernandao oynuyordu? Çünkü Soldado'nun fiziki gücü çok yetersiz. Üstelik de G.Saray'ın duran ve yan toplardaki rahatsızlığı bilinirken. Şimdi böyle kritik bir derbide Giuliano, Mehmet Ekici ve Soldado ilk 11'de... Bu çok büyük bir teknik adam yanlışıdır. G.Saray'ın son saniyelerde kaçırdığı gol ise inanılmazdı. Bana göre maçta en başarılı isimler iki kaleciydi.
AHMET ÇAKAR: Bülent adlı hakem!
Önce şunu söyleyeyim, Bülent Yıldırım'ın yaptığı hakemlik falan değil. Dün gece adaletsizliğin, haksızlığın, eyyamın altın harflerle kitabını yazdı. Sanki ona biri emir vermişçesine, 'Maç berabere bitsin, adam falan atma, şiş de yanmasın kebap da' demişçesine bir karşılaşma yönetti.
Çağdaş futbol hakemliğinin çok uzağında, rezalet bir performans gösterdi. Maçın başında birbirinden sert hareketler var. Mehmet Ekici'nin görmesi gereken iki kart var. Aynı şekilde Galatasaraylı Belhanda da öyle... İlk yarıda Serdar Aziz'in bir yan topta Skrtel'i suratından iterek düşürmesi çok açık bir penaltı. Üstelik sarı kart olması lazım. Bülent Yıldırım bu harekete 'devam' diyor.
İkinci yarı yine verdiği ve vermediği sarı kartlar gırla gidiyor. Yine ikinci yarının hemen başında Fernando'ya Giuliano'ya yaptığı hareketten dolayı sarı kart verdi. Ne sarı kartı Bülent? Bu hareket direkt bileğe, topun üzerinden yapılmış, çok sert, vahim bir faul. Bir darbe, karşılığı kırmızı olmalıydı. Yine bu yarıda Serdar Aziz'in, Soldado'yu ceza alanında çekerek düşürmesi var. Kimse bu harekete 'karşılıklı çekme var' demesin. Kendisine doğru çekip Soldado'yu düşüren Serdar Aziz. Pozisyon ceza alanı içinde. Ama Bülent adlı hakem yine 'devam' diyor. Valbuena, Maicon'a basıyor, en az sarı olması gerekirken kart mart yok. Hakemin belki de maçta tek doğru kararı, Fernandao'nun ofsayt diye iptal edilen golü. Top ortalanmak üzere vurulduğunda Fernandao en az bir metre ileride. Gol iptal kararı doğru.
Sonuçta çok kötü bir hakem ve kötü bir Fenerbahçe... Buna rağmen pozisyon buldular ama maçı kazanmayı futbol olarak hak ettiler mi, bence hayır. Ama Galatasaray, Kadıköy'de böylesine bir derbide çok sayıda pozisyon yakaladı. Hele son 15 dakikada yakaladıkları pozisyonlar anlatılır gibi değil. Ya direk ya kaleci Volkan ya da kötü vuruş. Dün gece maçın berabere bitmesini bence sadece hakem istemedi, başka bir ilahi güç de istedi. Bu sonuçla bence Fenerbahçe şampiyonluk yarışında çok ağır bir yara aldı. Hatta artık çok çok zora girdiğini söyleyebiliriz. Terim ve talebeleri ise 1 puana sevinmişlerdir.
LEVENT TÜZEMEN: G.Saray Muslera'ya borçlu
Terim ve Kocaman'ın sahaya sürdükleri kadro derbiyi kazanmak üzerineydi. Ancak sahadaki oyun şekline bakınca iki takım da orta alanı kalabalık tutup savunma güvenliğini ön plana çıkardı. Fernando'nun oynayınca Maicon-Serdar Aziz ikilisi topu oyuna sokma görevini üstlenmedi. Ama Fenerbahçe'nin Topal-Souza-Ekici ile birlikte yaptığı baskılar Belhanda ve Selçuk'un hücumu organize etmelerini engelledi. Galatasaray Rodrigues-Feghouli ile kanat bindirmelerini az yapmasına rağmen gol olabilecek pozisyonları da yarattı. Özellikle ilk yarıda Feghouli'nin soldan bomboş depar atan Rodrigues'in önüne ayağındaki topu oynamayıp Gomis'e yaptığı pas doğru tercih değildi. Çünkü Rodrigues topla buluşsa Galatasaray devreyi galip bitirebilirdi.
F.Bahçe, Nagatomo'nun bölgesinden ilk yarı çok etkili ataklar yaptı. Galatasaraylı oyuncular yeterince Japon oyuncuya destek veremedi. Fenerbahçe'nin ataklarında Kadıköy'deki bence en iyi maçını oynayan Muslera, gol olabilecek pozisyonları doğru yer tutarak önledi. Belhanda'nın etkisiz oyunu Galatasaray'ın hücumda üretken olmasını önledi. Ancak ikinci yarı Rodrigues'i soldan geliştirdiği ataklarda şut ve pas tercihleri isabetsizdi. Galatasaray adına en önemli gol atağı Nagatomo'nun şutunda Volkan'ın kestiği topa Feghouli kötü bir vuruşu yaptı. Faslı oyuncu Gomis'e de pas yapmayı düşünebilirdi.
Gomis etkisiz gibi görünmesine rağmen ortaya koyduğu mücadeleyle Skrtel-Neustadter ikilisini savunmaya hapsetti. Galatasaraylı oyuncular, Tük Telekom'daki etkili pas yapma özelliklerini gereksiz telaş yaparak sahaya yansıtamadı. Oysa topa basıp oyunu soğutup Fenerbahçe baskısından kurtulmaları gerekirdi. Bunun en büyük nedini takımın bir lideri olmamasıydı.
Eğer oyunun son 10 dakikasında müthiş baskı yiyen Galatasaray, derbiden puan çıkardıysa bunu Muslera'ya borçludur. Uruguaylı kaleci bir libero gibi oynadı. Maestro gibi hareket etti, oyuna tam konsantreydi, öne çıktığı her pozisyonda vücudunu büyüterek rakip oyuncuların kolay gol vuruşu yapmasına izin vermedi.
GÜRCAN BİLGİÇ: Kime yaradı!
Tam bir bilek güreşiydi aslında. Bilinen performanslar ile tahmin edilemeyenin peşine düşmüş iki takım seyrediyorduk. Fenerbahçe meydan okumasını saklamadan, oyuncularının mücadeleci karakterini ön plana çıkartarak, rakibini daha önce yaşamadığı biçimde geriye koşturdu. Böyle maçlarda önlemleri konuşmamız gerekirken, tam tersine risklerin dakikalarıydı. Bir derbiden beklenmeyecek şekilde pozisyonlar vardı. Önce Galatasaray yakaladı fırsatları, sonra F.Bahçe forvetleri. Ama tabela değişmemekte ısrarcı, heyecan tavanda kalmakta kararlıydı.
Kocaman, Ekici ve Soldado tercihi ile ön taraftaki ezberlerini bozdu. Duran toplarda ve pas organizasyonunda Ekici'nin farklılığından yararlanmak istiyordu. Pas oyununda kalmak adına da Soldado ile en uca yerleşti muhtemelen. Buna rağmen derbi atmosferinde ne yaptığını bilen takım Galatasaray'dı. Geriye kalabalık koştular, defansif disiplini korudular ama bunu belki de bu sezon ilk defa yaşadılar.
60'dan sonra ofansif değişiklikler geldikçe, Fenerbahçe'nin baskısı da yükseldi, oyunun temposu da terse döndü, birbiri ardına kaçan pozisyonları da seyrettik. Kadıköy'ün baskısı ile Fenerbahçe'nin fizik gücü son 15 dakikada rüzgarı Galatasaray kalesine doğru estirdi. Böyle bir maçın nimetlerini yemeleri gerekirdi ama Muslera kalesinde büyümeye başladı. Bir kaleci neden isminin önüne "büyük" sıfatını alır, gösterdi herkese Uruguaylı. Volkan Demirel'in de maç alan kaleci rolüne geçmesiyle birlikte, iki tarafın da kazanmanın eşiğine geldiği bir maç haline dönüştü derbi.
Bitimde sevinen taraf Galatasaray oldu. Kadıköy'deki kazanamama süresi 20 yıl için start alırken, 6 puanlık farkı koruyarak ve diğer rakipleri için kendi sahasındaki mücadeleyi bekleyecekler. Aslında bu sonucun en mutlusunun, Başakşehir-Beşiktaş galibi olacağını anladıklarında, "Biz niye sevindik" diyecekler.
Aykut Kocaman'ın, kendi maçlarındaki hakem yorumları için yaptığı tespitin ne kadar doğru olduğunu da yaşadık. Maçı berabere bitirmeye niyetli hakem üçlüsü de vardı sahada. Üç penaltı pozisyonu var Fenerbahçe için. "İnandırıcı gelmedi" diyecektir büyüklerine. Bizim de düdüğünü neden sakladığına inanamadığımız gibi.
RIDVAN DİLMEN: Tam bir kör dövüşüydü
En başından söyleyeyim, dün gece Galatasaray 19. yılda Kadıköy geleneğini bozabilirdi. Türkiye'deki en iyi iki kaleci diyebileceğim Muslera ve Volkan iyi oynadı ama oyuncular stres içinde kör dövüşü yaptı. Berbat bir maç izledik. Şuursuz hücumlar, ani kontrataklar. 90+3'te Tolga vuramadı. Fenerbahçe'nin 19 yıllık geleneği bozulabilirdi.
Aykut Kocaman maç önü de sonu da hep rakibe göre oynadı. Sadece son bölümde lig durumuna göre değişiklikler oldu. Fernandao, Valbuena, riskler sadece 20 dakika alındı. Ya herro ya merro oldu. Fatih Terim kaçan gollere üzülüyordur ama 0-0'a Florya'dan Kadıköy'e gelmezdi. Kaybetmeden dönmek önemliydi. Büyük bir atmosfere karşın öylesine kötü bir oyun oynandı ki… Fenerbahçe'de evdeki hesap çarşıya uymadı, ilk yarıyı hemen hemen sıfır pozisyonla tamamladı. Mehmet Ekici duran top kullanır, Soldado da Maicon-Serdar ikilisini zorlar diye düşünmüştü Aykut Kocaman. Fenerbahçelilerin tek tesellisi "En azından yenilmedim" diyecek ama büyük resimde 6 puan geride kalan, ikili averajı alamayan bir Fenerbahçe tablosu var. Volkan dün vasat oynasa Fenerbahçe 19 yıl sonra sahasında yenilirdi.
Galatasaray korkmadan, kora kor oynamaya çalıştı. Sadece birkaç dakika dağılıp kriz yaşadılar. Bence 3-4-3'e yakın bir dizilişle oynadı Terim, Fernando-Serdar-Maicon bir üçlü oldu. Fernando'nun sakatlığı sonrası göbekte ikiliye döndü. Fatih hoca hem zamana hem kazanmaya oynadı. Tolga'dan sonra sürprizlerin adamı Sinan'ı oyuna soktu, 2-3 tane de tehlikeli akınlar yaptı. Galatasaray taraftarı mutludur. Haklı olarak... Tudor'lu dönemdeki liderlik gibi değil şu andaki. Fatih hoca sonuna kadar götürmeye çalışacaktır.
Gördüğüm en berbat derbilerden bir tanesiydi. Volkan'ı ve Muslera'yı ayrı bir yere koyuyorum. Fenerbahçe'nin bulduğu tüm pozisyonlar Galatasaray'ın hatalarındandı. Hakikaten üzücü bir oyun ama Fatih Terim'i yürekli oyunundan dolayı tebrik ederim.
Bitmiş okeye dönüyor!
Bana düdük versen Bülent Yıldırım'dan kötü yönetmem şu haliyle. Görüyor, vermiyor. Baktığımız zaman Fenerbahçe'ye, Galatasaray'a göstermedikleri, verilmeyen penaltılar… Fernandao'nun verilmeyen golünü de yardımcı verdirtmedi, yarım metre ofsayt pozisyon. Bülent Yıldırım bitmiş, okeye dönüyor. Bence emekli olsun, MHK'ye girsin, güzel güzel atamalar falan yapsın. Neustadter, Mehmet Ekici'ye maçın başında sarı kart var. Mehmet'in iki kartlık hareketi daha var, kartsız çıktı maçtan… Neustadter'e o kartı vermemek de neyin nesi, 2. dakikada olunca kart yok mu futbolda? Fernando'nun direkt bir kırmızı kartı var. Serdar zorla penaltı yapmaya çalıştı. Bence biri net, birisi de tartışılır. Bülent Yıldırım zekice, kurnazca bir maç yönetti kendince. Sarıları bile uzatmalarda yalandan gösterdi. İdare etti, berbat bir oyuna berbat bir yorum kattı.