Gemi
turumuz İstanbul'dan hareket edip, sırasıyla Dubrovnik (Hırvatistan), Venedik (İtalya), Brindisi (İtalya), Katakolon (Yunanistan) ve İzmir'e uğradıktan sonra her ne kadar istemesek de İstanbul'da sona erdi. Heyecanımız daha gemiye biner binmez, kamaramıza yerleşmemizle birlikte başladı. Odanın konforu ve manzarası tahmin ettiğimizden daha iyiydi. Şansımıza kamaramızın lumbozu o esnada liman yerine deniz tarafına bakıyordu. Topkapı Sarayı ve vapurların görüntüsünü izlemeye doyamadık. Hemen eşyalarımızı bırakıp 16 katlı geminin en üst katına çıktık. Geminin düdük sesiyle muhteşem İstanbul manzarasını ardımızda bırakarak limandan ayrıldık.
GÖSTERİLER YAPILIYOR
İlk günümüzü 300 metrelik Msc Magnifica adlı gemimizi keşfederek ve manzaranın tadını farklı kafelerde oturup çıkararak geçirdik. Yaklaşık 3 bin 500 yolcu ve 1500 mürettebat kapasiteli gemide rahat bir yolculuk yaptık. Yolcu sayısı sizi korkutmasın, kalabalığı sadece yemek saatlerinde ve gemiye iniş çıkışlarda fark ettik. Akşam olduğunda kaptanla yemek yenen gala gecesine katılıp bizim için ayrılmış masamızda güzel bir akşam geçirdik. Yemekten sonra geminin arkasında bulunan bin 500 kişilik tiyatroda bir saatlik etkileyici bir gösteri izledik. Gemide kaldığımız altı gün boyunca altı farklı gösteri, profesyonel oyuncular tarafından sahnelendi. İlk durağımız Dubrovnik'te kendi başımıza gezmeye karar verdik ve şansımıza Türk asıllı bir taksi şoförüne denk gelerek güzel bir tur yaptık. En iyi yerlerde durup resim çekmemiz için zaman tanıdı, yapıların kısa da olsa tarihlerinden bahsetti. Şehrin kalbi birçok yerde olduğu gibi burada da eski şehirde atıyor. Tüm yeme-içme mekanları, kafeler ve müzeler, surların içine inşa edilmiş eski şehirde. Eski şehre girmek için iki kapı var: Pile ve Ploce. Ama ana giriş kapısı Pile. Kapıdan girince karşınıza Place Sokağı çıkıyor. Hemen solunuzda dünyanın en eski üçüncü eczanesinin de bulunduğu Franciscan Manastırı kalıyor. Diğer tarafta 15. yüzyıldan kalma bir çeşme bulunuyor. Eski şehirde farklı kilise ve müzeler de var. Ama aralarında en güzeli, şüphesiz etrafı sütunlarla çevrili Başkanlık Sarayı. Ertesi sabah gözümüzü Venedik sularında açtık. Venedik uzun uzun gezilmesi gereken bir kent. Ama gene de kaldığımız sürede sokaklar arasında gezdik ve bir kafede oturup bir şeyler içebildik. Venedik'te otellere valizlerinizi taşıyarak gitmeniz zor, kanallar üzerindeki ulaşımı kullanmak zorunda kalıyorsunuz. Bu yüzden gemiyle şehre gelmek çok konforlu. Şehrin ismi MÖ 10. yüzyılda burada yaşayan Veneti halkından geliyor. 'Kanallar Şehri', 'Sular Şehri', 'Maskeler Şehri' olarak da anılan Venedik, aynı zamanda Avrupa'nın en romantik şehirlerinden biri kabul ediliyor.
VIVALDI'NİN TOPRAKLARI
Şehir özellikle 13. ve 17. yüzyıllar arasında sanatın ve ticaretin merkeziymiş. Senfonik müzik ve orkestranın gelişiminde büyük rol oynayan Antonio Vivaldi de burada doğmuş. Altı saatlik koşuşturmalı Venedik molasından sonra gemimize vardık. Yorgunluk kahvesi içtikten sonra gemideki etkinliklere katıldık. Bu sırada bir sonraki durağımız olan İtalya Brindisi'ye doğru yolculuğumuz da başlamıştı. Brindisi Kalesi'nin yanından geçtikten sonra gemimiz iskeleye yanaştı ve otobüslerle şehir merkezine gittik. Orada yerel kıyafetlerle karşılandık. Etrafı dolaşıp bir de İtalyan pizzasının tadına baktıktan sonra tekrar gemimize döndük.
DENİZ KENARINDA BALIK
Bir sonraki durağımız Yunanistan'ın Katakolon limanıydı. Katakolon balık yemek için ideal bir balıkçı kasabası. Sokaklarında dolaşmak oldukça keyifliydi. Seyahatimiz İstanbul'da son buldu. Unutulmaz bir hafta yaşadık. Herkese de böyle bir tatili en az bir kere yaşayıp kendilerini şımartmalarını tavsiye ediyoruz.