Uuzun süredir hayalini kurduğum Asya seyahati planlarımda Filipinler yer almıyordu. Ama Manila'daki bir arkadaşımın "Bizde kalır sonra adalara kaçarsın" önerisiyle kendimi 15 saatlik Dubai aktarmalı Manila uçağında buldum. Havalimanından çıktığımda farklı bir dünyaya geldiğimi görüyorum. Arkadaşımın evinin olduğu Makati'ye ilerledikçe Manila'nın çelişkilerle dolu bir şehir olduğunun farkına varıyorum. Bir yanda gökdelenler yükselirken diğer yanda derme çatma binalar yer alıyor. Bir yanda lüks alışveriş merkezleri diğer yanda sokaklarda yaşayan milyonlarca kişi var. Manila'daki ilk günümde şehrin finans merkezi Bonafacio High Street'e gidiyorum. Trafiğe kapalı, en pahalı markaların mağazalarının, restoran ve kafelerin bulunduğu bir cadde burası. Avrupa şehirlerini aratmıyor. Ardından taksiye atlayıp en turistik yerlerden Rizal Park'ta iniyorum.
JEEPNEY TURU
Dolmuşa benzeyen bir jeepney'le Manila sokaklarında dolaştıktan sonra şehrin en turistik yeri Intramuros'tayım. İspanyol sömürgesi zamanında kurulan tarihi bölgede Fort Santiago Kalesi, Manila Katedrali, San Agustin Kilisesi, Filipinlerin en eski üniversitesi Santo Tomas ile ülkenin büyük gazetelerinden birinin binası da burada. Ayrıca dünyanın en eskisi olduğu belirtilen Çin Mahallesi de bu civarda. Intramus ilginç sokak lzzetleri satan tezgahlarla dolu. Bir zamanlar topraklarından altın fışkıran bu zengin ülke halkı yüzyıllar boyunca sömürüldükçe fakirleşmiş ve bugünkü haline gelmiş. Ülkenin sömürge ve işgallerle geçen tarihini Ayala Museum'da görebilirsiniz.
EN KÜÇÜK AKTİF VOLKAN
Son gün istikamet Taal Volkanı. Arabayla bir saatlik yolculuktan sonra Tagaytay şehrindeyim. Burası göl kenarında sayfiye bölgesi. Özelliği dünyanın en küçük aktif volkanı Taal'i barındırması. Volkan için önce tekneyle göl ortasındaki adaya varıyorum. Buradan kratere çıkmak için tırmanıyorum. Dağ yolunda hâlâ dumanlar çıkıyor. Nihayet kraterdeyim. Burada bir göl daha. Yani gölün içinde bir ada, adanın içinde bir göl. Eşsiz bir manzara.