BİRTAKIM ülkeleri yakından tanıdıkça o ülkenin ünlü sinemacılarından "Meğer sosyal gerçekçiymiş" diye bahsetmek, sinemayla gerçek hayatın ilişkisi üzerine yapılabilecek iyi esprilerden biri. Duyduğum en yakın zamanlı versiyonda, iki yılını İsveç'te geçiren bir arkadaşım "Ingmar Bergman'ın sosyal gerçekçiliği"nden dem vuruyordu. Yakın zamanda festivallerde gösterilen ya da vizyona giren İskandinav filmlerinin sayısı çoğaldıkça, Finlandiyalı Aki Kaurismaki veya İsveçli Roy Andersson gibi kara mizah ustalarının hangi beşeri gerçeklerden yola çıktıkları üzerine fikir yürütmek de kolaylaştı.
IKEA TÜRÜNDE BİR SİNEMA
Sonsuz bir durağanlık ve neredeyse kusursuz bir düzen içinde şartları suçlamaya fırsat bulamayan, haliyle 'kendisiyle baş başa' bireylerin vakur varoluşları üzerine, buruk bir dramayla soğukkanlı bir mizahı birleştiren, gösterip göstermedikleri konusunda en az Ikea ürünleri kadar 'ne eksik ne fazla' noktasında duran filmler söz konusu. En kestirme ifadeyle duru bir anlatıma sahip bu İskandinav filmlerinin sinemalardaki son ve kayda değer örneklerinden biri, Norveç yapımı
O'Horten.