ZİYA Bingöl'ün cenazesindeydim dün. Hem eski bir dosta son görevi yerine getirdim, hem de uğurlandığı atmosferi herkesle paylaşıp nasıl sevildiği iyi anlaşılsın diye yazdım bunları. İkindi namazından sonra kalkacak cenaze için tarihi Fatih Camisi'ni dolduran yoğun kalabalık yüzünden, adım atacak yer yoktu neredeyse. Cenazeye gelen eşi, dostu, akrabası, seveni her kime "Merhaba, başın sağola" desem yanıtları aynıydı: "Bu kadar mukallit, şakayı seven, esprili, hayat dolu bir insan kendi canına nasıl kıyar?"
SESİGÜZEL ŞOKTA
Oysa çoğumuz biliyorduk ki, 'Ziya Dayı'nın gülen yüzünün arkasında hüzün kuyusuna dönmüş bir yürek vardı. 12 yıl evvel trafik kazasında yitirdiği aslan gibi evlattan sonra hem ruh hem beden sağlığı iyice yıpranmıştı. 2 sene önce de o güne dek etle tınak gibi oldukları kardeşlerle kurulan aile şirketi dağılmış, ipi kopan tesbih tanecikleri gibi hepsi kendi firmalarına yelken açmıştı. En yakın arkadaşı olan Nuri Sesigüzel gözyaşları içinde son dönemlerini şu sözlermle anlattı: "Geçen yıl sonuna doğru beyin kanaması geçirdi. 'Bu kadar stres yapma' diyorduk. 1-2 ay önce de evde bunalım geçirip 'Kendimi öldürteceksiniz bana, kafama sıkacağım' demiş ama sinirle söyledi sanıp çok üzerinde durmadık." Yüzlerce çelengin sipariş edildiği törende, taziyelerini bildirenler arasında Emniyet Genel Müdür yardımcılarından İETT Genel Müdürü'ne, bilim dünyasının ünlü profesörlerinden, İbrahim Tatlıses ve Mahmut Tuncer gibi sanatçılara kadar isimler vardı. Kızı ve eşi ise avlunun köşesinde, bitkin ve perişan haldeydi. Güleryüzlü, açık sözlü bir Şanlıurfa beyefendisine veda işte böyle keder ve elem yüklüydü. Mekanın cennet ola Ziya Dayı...