BÜLENT CANKURT
Birçok kavramı kendimize benzettiğimiz gibi sosyeteye de bize has bir anlam yüklemiş durumdayız. Türk Dil Kurumu'nun sözlüğünde sosyete; "Bir topluluktaki gelir düzeyi yüksek ve kendilerine özgü yaşama biçimleri olan topluluk," olarak tanımlanıyor. Yani bizde bir kişinin sosyete olarak tanımlanabilmesi için dünyada geçerli olan kriterlerden soyluluk, yüksek eğitim ve görgü şartları aranmıyor! Çok parası olan ve lüks yaşayan herkes sosyete sınıfına giriyor. O yüzden de kısa süreli ama 'seviyeli ilişkileriyle' ünlü dilberler, onlara para yediren kodamanlar, parayı nereden bulduğu belli olmayan insanlar bile sosyete olarak anılır hale geldi! SABAH yayım hayatına başladığında sosyetik sayısı bugünkünün çok altındaydı. Sosyetenin tamamı neredeyse, sanayi ve ticaretle uğraşan işadamları ile malı mülkü olan köklü ailelere mensup kişilerden oluşuyordu. Yalı, köşk ve kocaman lüks apartmanlarda otururlar, kıyafetlerini terzilerine ve modacılarına özel diktirir, dönemin en iyi restoranlarında yemek yer, Hilton ve Divan gibi beş yıldızlı otellerin barlarında sosyalleşir, gazino ve diskoteklerde eğlenir ve yaz-kış tatillerini hiç eksik etmezlerdi.
ALİ ALTAMODA TEKTİ
Şimdi hep birlikte 80'lerin sonu 90'ların başında sosyetenin yaşamına bir göz atalım… Giyim kuşam konusunda bir numaralı adres Ali Altamoda idi. Ali Karaata'nın Şişli'de pasaj içinde açtığı küçücük bir butik olan Ali Altamoda neredeyse bütün sosyetik kadınları giydirirdi. Erkeklerin hayatını kurtaran ise yine Kent Pasajı'ndaki Doğan Butik'ti. Her ikisinin de tercih edilmesinin nedeni, başta İtalya olmak üzere yurtdışından en ünlü markaların satılmasıydı. Ali Bey, yeni ürün getirdiğinde giyim kuşamına düşkün sosyetiklere haber verirdi. Sonra Ali Altamoda'ya Abdi İpekçi Caddesi'nde bir rakip çıktı. 1984'te modacılığa adım atan Canan Göztepe, 1992 yılında dünyaca ünlü moda markası Thierry Mugler'in İstanbul'da şubesini açtı. Sosyetenin yeni bir alışveriş alternatifi olmuştu. Canan Hanım'a daha sezon başlamadan sipariş verilirdi. Bugünkü Abdi İpekçi'nin ilk adımları da Göztepe ile atılmış oldu. Ali Alta ve Thierry Mugler'den günlük kıyafetler alınır ama gece kıyafetleri mutlaka bir modacıya diktirilirdi. O zamanların en popüler modacıları Hakan Elyaban, Vural Gökçaylı, Yıldırım Mayruk, Cemil İpekçi ve Canan Yaka idi. Dönemin en iyi giyinenlerinden Ajda Pekkan, Şafak Kibar, Feryal Gülman, Tilda Tezman, gece kıyafetlerinde Valikonağı'ndaki Hakan Elyaban'ın kapısını aşındırırdı. Leyla Alaton mutlaka Cemil İpekçi'ye diktirirdi. Yıldırım Mayruk ve Vural Gökçaylı'nın müşterileri ise Güler Yiğit, Mefküre Şerbetçi, Monik Benardete, Betül Mardin, Ayşe Sılan, Yüksel Behlül, Ela Koşar gibi orta yaş sosyetiklerdi. Şimdi bakıyorum da birçok sosyetik, davetlerde dünya markalarının kıyafetlerini giyiyor, oysa 90'larda böyle bir şey yoktu.
STİL İKONU İNCİ AKSOY'DU
Milano ve Paris'e alışverişe gidenler de yok değildi. İnci Aksoy, Tilda Tezman, Rüksan Ürgüplü, Ela Koşar, Güler Yiğit, Feryal Gülman, Linda Kuyumcuyan ve Gül Dürüst hem yaz başı hem de kış başında mutlaka yurtdışına alışverişe giderdi. O yıllarda giyim-kuşam konusunda en popüler isimlerden akla ilk gelen İnci Aksoy'du. Tıpkı bugünün Feryal Gülman'ı gibi. Genç grupta Çiğdem Kayalı ve kardeşi Şebnem Çapa vardı. Tilda Tezman, Rüksan Ürgüplü, Güler Yiğit ve Gül Dürüst de orta yaş grubunda takip edilen isimlerdi. Yani onlar bugünün deyimiyle stil ikonlarıydı. Bu isimler ne giymiş diye çok merak edilirdi. Aslında dönemin en popüler kadını Ayşegül Nadir'di. Ayşegül Hanım, kıyafetleriyle değil ama yaşam tarzıyla sosyetede en çok konuşulan ve takip edilmeye çalışılan kadındı. Yalısında, yazlığında ve kulüplerde verdiği partiler dilden dile dolaşırdı. Cesur kıyafetleri, sıra dışı söylemleri, ilginç fikirleriyle de her zaman adından söz ettirmeyi başarırdı. Aslında onun rüzgarı bugün bile devam ederdi ama tarihi eser kaçakçılığından hakkında tutuklama kararı çıktığında yurtdışına kaçınca unutulup gitti. Gelelim çantalara… En gözde çanta markaları bugünkü gibi Louis Vuitton ve Chanel'di. Bu markaların yeni modellerini satın almak çok önemliydi. Paris'e gidebilenler çantalarını kendileri alırdı ama gidemeyenler yine Ali Alta moda'nın kapısını çalardı. O zamanlar Hermes çantası olan kadınlar ise parmakla gösterilirdi. Şimdi bu çantalara sahip olmak çok kolay. Gerçeğine para vermeye kıyamayanlar Kapalıçarşı'nın kıyısına yanaşıp 'çakma'sını alıyor! Gerçek Hermes, Louis Vuitton'a sahip olanlar bile çakma farklı modeller alıp koluna takıyor!