Türkiye'nin en iyi haber sitesi
EMRE AKÖZ

Bölücü Türkler!

Kavramların işaret ettiği gerçekler nasıl da değişiyor. Tersyüz oluyor. Örneğin yakın zamana dek, 'bölücü' dendiğinde sokaktaki milliyetçinin aklına bir 'Kürt' gelirdi.
Apo hayranı ve de PKK taraftarı olan bu kara bıyıklı, kirli sakallı 'adam', Türkiye'nin güneydoğusunda ayrı bir devlet kurmak istiyordu.
'Bölücü' kavramına tekabül eden 'imaj' yaklaşık olarak böyle bir şeydi.
Ama zamanla durum değişti.
Sorunun savaşla bitirilemeyeceği, inanılmaz baskılara rağmen Kürtlerin hak taleplerinden vazgeçmeği ortaya çıktı.
Bunun üzerine sert milliyetçilerin bir kısmı fikir değiştirdi. Ver, kurtul pozisyonuna geçti. 'Alsınlar güneydoğuyu, başlarına çalsınlar' demeye başladı.
Özetle 'Bölücü Türk' haline geldi.

***
O fikirdeki bir tanıdıkla konuşurken, "Diyarbakır ve havalisini verelim, ne yaparlarsa yapsınlar" demişti.
Ben de, "İyi güzel de, hani bir laf var, dünyanın en büyük Kürt kenti İstanbul" demiştim.
"Aaa, olmaz tabii," demişti tanıdığım, "yok öyle İstanbul'da, Boğaz'a karşı oturmaca filan, madem devlet kurmak istiyor, alacak tasını tarağını gidecek buradan..." (Ben yumuşatarak aktarıyorum.)
Ciddi olup olmadığını sormama gerek yoktu, yüz ifadesinden ve kullandığı kelimelerden gayet ciddi olduğu anlaşılıyordu.

***
'Küçük olsun, saf olsun ve tamamı benim olsun' diyen Türk bölücülüğü, Kürt Açılımı denilen süreçle birlikte yeniden alevlendi.
İnternet bu fikri işleyen metinlerle dolu... Bunlardan biri işi Atatürk'e kadar götürüyor.
Şöyle demişler:
"Atatürk'ün yaptığı tek hata, Türklerle hiçbir ortak yönü olmayan bu ilkel ve feodal Kürtleri, Türkiye Cumhuriyeti'nin sınırları içine almasıydı.
Artık o sözde 'din kardeşiyiz' numaralarına kimse inanmıyor. Türklerin artık bu kalleş Kürtlerden kurtulma zamanı gelmiştir. Gitsinler, o bölgede ne yapacaklarsa yapsınlar. Tabii Türkiye'nin batısında Kürtler de buraları terk edecek."
Bunun gibi daha nice laf...

***
Ancak bu ırkçı pozisyonun önemli sorunları var. Ekonomiyi ve toplumsal ilişkileri göz ardı ediyor.
Ekonomi koca bir mekanizma. Farklı etnik gruplardan insanlar bunun içinde çalışıyor.
Ne hukuki olarak, ne de pratikte, kimse kimseye, 'İşini, şirketini, dükkanını bırak, git' diyemez. Bunu yapmaya kalkıştığınızda bütün ekonomi allak bullak olur.
Toplumsal ilişkiler de aynı şekilde: Türkler ve Kürtler birbirleriyle evlenmiş, çocukları olmuş. 'Eşi, çocuğunu İzmir'de, Antalya'da, Ankara'da bırakıp Diyarbakır'a git' denebilir mi?
Irkçılığın da ötesinde bir şey bu; tam bir delilik!

***
Yukarıda bahsettiğim tanıdığa, "İstanbul'daki Kürtleri boşaltmaya kalkışırsan iç savaş çıkar, kan gövdeyi götürür" demiştim.
Ne cevap verse beğenirsiniz? "Olsun abi... Bir kere kan dökülür ama kalanlar rahat eder."
"Sen savaşın ne korkunç bir şey olduğunu bilmiyorsun" demiştim: "Sanıyorsun ki sen ateş edeceksin, o ateş edecek. Biri ölecek. İş bitecek. Öyle değil ki... Mesela senin yeni doğan çocuğun da ölecek. Evini ateşe verecekler. Belki karına tecavüz edilecek. Bunlara da razı mısın?"
Eşinden ve çocuğundan söz edilince susmuştu tanıdığım. Pencereden uzaklara bakmış, dalıp gitmişti

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA