Türkiye'nin en iyi haber sitesi
EMRE AKÖZ

'Aşağılama' dediğinizi Cumhurbaşkanı Sezer çoktan yapmıştı!

Mayıs 2007'de bir öğretim üyesinin, sadece 'bir' oy alarak (yani kendisine oy atarak) nasıl rektör olabileceğini TV'de anlatmıştım. Programdan çıkarken, Prof. Niyazi Öktem, "Teorik olarak haklısın. YÖK Kanunu buna izin veriyor. Ancak abartıyorsun, pratikte öyle bir şey olmaz" demişti.
Aradan üç gün geçti, geçmedi, haber patladı:
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, yüksek oy alanları atlayarak, yalnızca 2 (iki!) oy almış bir adayı, Kastamonu Üniversitesi'ne rektör atamıştı. (Haberlere göre, hocaya diğer oyu, öğretim üyesi olan eşi vermişti.)
Dikkatinizi çekerim: Her şey tamamen yasaldı. Kanuna uyulmuştu. Ama o zaman seçim yapmaya ne gerek vardı?

***
Aradan iki buçuk yıl geçti. Sezer indi, Köşk'e Abdullah Gül çıktı. Ve yapı aynı sorunu üretti:
Cumhurbaşkanı, Eskişehir Anadolu Üniversitesi rektörlüğüne en çok oyu alanı değil, üçüncü sıradakini atadı.
Bu tercih Cumhurbaşkanı'nın yetkisi dahilinde miydi? Evet. Elbette.
Ama olmadı işte: O zaman niye seçim yapıldı?
Çözüm: Bu çelişkiye ve abukluğa izin veren ve 12 Eylül (1980) cuntasının eseri olan YÖK Kanunu'nun, derhal değiştirilmesi gerek.
Bunu defalarca burada dile getirdik. Başka arkadaşlar da söyledi ve yazdı. Bir işe yaramadı.

***
Ancak bir tuhaflık var:
Sorunun yoğun biçimde tartışıldığı o günlerden bu yana pek sesi çıkmayanlar, Anadolu Üniversitesi olayıyla hareketlendi.
Örneğin GS Üniversitesi'nden Prof. Ahmet İnsel, özetle, 'YÖK ve Cumhurbaşkanı üniversiteyi aşağılıyor' diyor.
Valla eğer bir "aşağılama" varsa, yukarıda örneğini verdiğim gibi, o iş çoktan yapıldı.
Eski Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, iki oy alanı rektör atayarak, Ahmet İnsel'in tabiriyle, üniversiteyi zaten "aşağıladı".
(Not: Ben bu söze katılmıyorum. Aşağılama yok. Saçma sapan bir sistem var.)
Hocaların büyük çoğunluğu da o dönemde (yani Mayıs 2007'de) ve bugüne kadar sesini çıkarmayarak durumu kabullendi.
Sezer'in tasarruflarına itiraz etmeyen Ahmet İnsel, şimdi olayı boykot etmekten bahsediyor.
(Not: Ahmet İnsel, o günlerde Sezer'in "aşağılamasına" değindiyse ve bugün olduğu gibi o zaman da "boykot çağrısı" yaptıysa, lütfen hatırlatsın, ben de burada seve seve yazayım, "tutarlıymış" diyeyim.
Ben hatırlayamadım da...)

***
Çok önemli bir nokta daha: Her üniversite koskoca bir organizasyon... Burada öğretim üyelerinden (Yar. Doç., Doçent ve Prof.) başka, öğretim görevlileri, araştırma görevlileri, okutmanlar var. Onlar da akademisyen olmalarına rağmen rektör seçiminde oy kullanamıyor.
Bitmedi! Ayrıca rektörün kararlarından etkilenen diğer çalışanlar da oy veremiyor (doktor, mühendis, muhasebeci, mimar, hemşire, vb).
Yani müthiş elitist bir sistem bu.
Peki, 22 Kasım günü Radikal 2'de yayınlanan yazısında, "oy kullanma hakkına sahip" (o hakkı kim vermiş?) ibaresini gönül ferahlığıyla kullanan sosyalist Ahmet İnsel... Diğer çalışanların rektörlük seçimine niye katılamadığını, demokratik ilkeler bağlamında bize anlatabilir mi?
YÖK Kanunu öyle çalışınca kötü, böyle çalışınca iyi mi?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA