Türkiye'nin en iyi haber sitesi
EMRE AKÖZ

Küçük Prens

İnternette ararsanız, "büyükler tarafından en çok okunan çocuk kitabı" unvanlı 'Küçük Prens'in, şu sıralar Türkiye'de en az 18 farklı yayınevinden baskısı bulunduğunu görürsünüz. Halbuki kısa bir süre önceye kadar bu sayı "resmi" olarak birdi.
Fransız yazar ve havacı Antoine de Saint-
Exupery
, Küçük Prens'i 1943 yılında, İkinci Dünya Savaşı sürerken yayınlamış... 1944'te Korsika'dan havalanmış ve bir daha da geri dönmemişti.
Telif hakları yasasına göre, yazarın ölümünden 70 yıl sonraya kadar yakınları eserin getirisinden yararlanıyor. Yani kitabı yayınlamak isteyenlerin telif ücreti ödemesi gerekiyor.
70 yıl sonra ise eser "insanlığın" oluyor.
Telif ödeme zorunluluğunun kalkmasıyla ortaya çıkan yayın patlamasına, şu sıralar sosyal medyadaki heyecan eşlik ediyor: Mesela Instagram'da sürüyle "Küçük Prens ve kalp figürlü cappuccino" ya da "Küçük Prens ve Kontes'in patisi" temalı fotoğraf var.
İnsanların, Küçük Prens'i sevdiğini gösterme arzusunda şaşılacak bir yan yok...
Farklı yaşlarda, farklı zevkler alınarak okunan ve her seferinde keşfedilecek yeni şeyler bulunabilen, ilham pınarı bir kitap Küçük Prens.
Bu sebeple kimi anketlerde "Fransa'da 20'nci Yüzyılın Kitabı" seçilmiş olması hiç şaşırtıcı değil. Sadece yüreklere hitap etmez Küçük Prens: Akıllarda bıraktığı tortu da, Sartre'ın 'Varlık ve Hiçlik'ini sekize katlar.)

Diktatör tartışması

Türkiye'deki etkisi daha da renkli...
Çünkü 1909'da "B 612" gezegenini keşfeden bir Türk astronomdan söz edilir kitapta.
Ancak kılık kıyafeti yüzünden kimse onu ciddiye almamıştır.
Derken Türkleri, Avrupalılar gibi giyinmeye zorlayan bir "yönetici" geçer başa...
Türk bilgin, keşfini "çağdaş" kıyafetler içinde anlattığında herkes ona hak verir. "Ee, ne var bunda" diyeceksiniz. Olan şu: Yazar o Türk yöneticiden söz ederken "diktatör" kelimesini kullanmıştır.
Hukuki açıdan tartışmalı kitabı basan bir yayınevi, "Türk diktatörü" tabirini olduğu gibi bırakırken, bunun sebebini, "Kitapta Atatürk adı geçmiyor; hem zaten bu bir kurgu, bir masal" diye açıklamıştı, 2005 yılında.
Ama başka yaklaşımlar da var... Mesela bendeki 1976 yılı Sander Yayınları baskısını çeviren Necdet Sander, "Büyük bir şef" demeyi tercih etmiş.
Geçenlerde piyasaya çıkan Cemal Süreya - Tomris Uyar çevirisinde ise "Bir Türk önderi" tabiri kullanılıyor. (Can Yay.)
Halbuki apaçık: Yazarın "Büyükler böyledir işte..." diyerek dalga geçtiği kesim, Türk astronomun kıyafeti ile bilgisini birbirine karıştıran Avrupalılar. Yani yazar, yönetim eleştirisi değil, önyargı eleştirisi yapıyor. (Okuduğunu anlamamak ama yine de ahkam kesmek, bizde sıkça rastlanan bir hususiyettir.)

Kral'ın uyrukları

Kitapta en çok hoşlandığım bölümlerden biri, çeşitli gezegenleri dolaşan Küçük Prens'in "Kral" ile karşılaşmasıdır. İşte bir pasaj... Daha nicesi var:
Küçük Prens'in geldiğini görünce, "İşte bir uyruk!" diye bağırdı (Kral).
Küçük Prens'in tuhafına gitmişti: "Allah, Allah, beni daha önce hiç görmemişken nasıl tanıdı?"
Bilmiyordu ki krallar için dünya çok basittir; onların gözünde herkes uyruktur.
Not: Küçük Prens'i elbette herkese tavsiye ederim. Ancak baştan uyarayım:
Layıkıyla okuduktan sonra, şöyle ağız tadıyla Kral rolü oynamak mümkün değildir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA