Türkiye'nin en iyi haber sitesi
EMRE AKÖZ

Bülent Bey'in kütüphanesi

Cuma akşamı İstanbul içinde çıktığımız yolculuğun kitapla başlaması hayra alametti.
Kadıköy-Kabataş motorunu beklerken iskele içindeki İBB Kitapçısına girdik. Sağa sola bakındık.Tam çıkarken bir de ne göreyim: Süheyl Ünver'in beş ciltlik İstanbul Risaleleri yeniden basılmış.
Prof. Süheyl Ünver (1898-1986) tıp doktorudur.Ancak Osmanlı-Türk kültürünün araştırılması için onun kadar emek veren pek azdır.
Bir de İstanbulperestliğiyle ünlüdür: "Ben İstanbulluyum. 1000 sene Bizans devrinde Hıristiyan'dım. Fatih'imiz İstanbul'u aldı, Müslüman oldum. 500 sene de bu. Dile kolay, 1500 yaşındayım" diyecek kadar İstanbul'a tutkundu.
Aklım o beşlide kalmış olarak Kabataş motoruna bindik.
Oya ve Bülent Eczacıbaşı'nın 14'üncü İstanbul Bienali vesilesiyle evlerinde verdiği davetin ilk adımı Kabataş'taki teknede başladı.
Sarayların, yalıların önünden geçerek Yeniköy'e uzandık. Orada davetlileri bekleyen minibüslere binip Yeniköy'ün kuzey doğu sırtındaki, ağaçlar içindeki köşke vardık.
Evin önündeki yeşil alan, sanatçısından galericisine, sponsorundan gazetecisine, sanat aleminden simalarla doluydu. Kalabalıkta Türkçe, İngilizce, İtalyanca birbirine karışıyordu.
Eczacıbaşılar ülkenin en önemli ailelerinden... Hayır, sadece on binlerce insana iş imkanı sağladıkları için söylemiyorum bunu... "Sanat" dendiğinde akla ilk onlar geliyor.
Müzikten sinemaya, çok sayıda sanat etkinliği düzenleyen İstanbul Kültür Sanat Vakfı'nın başkanı Bülent Bey... İstanbul Modern Sanatlar Müzesi'ni ise Oya Hanım yönetiyor.

Gıpta ettim!

Bir ara yoruldum. Köşke girip kendimi bir koltuğa bıraktım. Ama oturmadan önce, o harika kitabı yanıma aldım: Temples of Knowledge (Bilgi Tapınakları). Batı'nın görkemli tarihsel kütüphanelerini konu alan eseri Ahmet Ertuğ fotoğraflamıştı.
Kalkarken, Bülent Bey'in gelmekte olduğunu gördüm. Gazete boyutundaki kitabı şık kabına yerleştirdiğimi fark edince, "Ortak zevklerimiz var, gelin size kütüphanemi göstereyim" dedi.
Az ilerideki bir odaya girdik. Duvarlardaki sanat eserlerini saymazsak, her taraf kitap doluydu. Ahşabın hakim olduğu odanın bir köşesinde merdiven vardı. O helezoni merdiveni tırmandığınızda, kütüphanenin üst kattaki devamına ulaşıyordunuz.
Girip çıkanlara rağmen benim için huzur dolu bir ortamdı. Bıraksanız, doğal ihtiyaçlar haricinde saatlerce orada kalabilirim.
O sırada aklıma geldi... Dijitalkitap, kağıt-kitabı öldürüyor. Dijital teknoloji bir yandan kitap edinmeyi kolaylaştırırken, diğer yandan kitap sektörünü darmadağın etmekte...
15 yıla kalmaz, dijital-kitap kitleselleşirken, kağıt-kitap prestij ürünü haline gelecek. Zengin insanlar lüks bir nesne olarak kağıt-kitap alacak.
Orta sınıf ise tabletlere talim edecek.
Yeniköy'e giderken aklım Kadıköy'deki kitapçıda kalmıştı. Kadıköy'e dönerken de Eczacıbaşı kütüphanesinde kaldı...
Ne yalan söyleyeyim, varlıklı insanların yalılarına, arabalarına, yatlarına değil ama... Kütüphanelerine gıpta ediyorum.
Tabii süs için metreyle alınmışlara değil, tek tek seçilip, çoğu okunmuş olanlara...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA