24 Nisan 2013, Çarşamba

Tartışarak birbirimizi doğru olan hakkında ikna edemeyiz

AKİL İNSANLAR HEYETİNE, ÖZELLİKLE MUHALEFET ÇEVRELERİNDEN, HAKARETE VARAN, HATTA ONLARI HALK NEZDİNDE "KÜÇÜK DÜŞÜRÜCÜ" ELEŞTİRİLER GELİYOR. SİZ "BARIŞ SÜRECİNDE" BİRTAKIM ZORLUKLAR YAŞANACAĞINI SÖYLEMİŞTİNİZ DAHA ÖNCE…
Hep deniyor ya, barış savaştan çok daha zordur diye; bütünüyle doğrudur. Barış demek, çatışma noktaları arasında bir bağ oluşturmak demek. O bağ bazen gergin bir tele dönüşebilir. Artık ölüm ve kan istemiyorsak, bu kirli savaşın bitmesinden yanaysak gerginliklere tahammül etmesini de bileceğiz. "Akil İnsanlar" hakkında küçük düşürücü iddialarda bulunulması daha sonra karşılaşabileceğimiz gerilimlerin yanında "hiç" kalır. Muhalefet partilerinde muhalefet için bile yeterince akıl kalmadı! Kusura bakmasınlar, onların "Akil İnsanlar" hakkında söylediklerini ciddiye almıyorum.

"TARTIŞMAYALIM, SOHBET EDELİM" DİYE YAZDINIZ GEÇENLERDE. DURMADAN TARTIŞIYORUZ, BU DOĞRU! AMA HİÇ Mİ BİR YARARI YOK?
Yanlış şurada: Tartışmanın bir ikna ve anlaşma yolu olduğuna inanılıyor. Hayır! Tartışarak birbirimizi doğru olan hakkında ikna edemeyiz. Bu ciddi bir yanılgı. Tartışma dediğimiz şeyin modeli ve niteliği "çatışma"ya veya "yarışma"ya çok benziyor. Deneysel psikoloji araştırmaları da bunu göstermeye başladı. Varsa bir yararı tartışmanın, sadece "kulağa kar suyu kaçırmak" gibi bir şey! Onun etkisi de tartışmadan çok sonra ortaya çıkıyor. Neden sohbet etmiyoruz? Neden birbirimizi dinlemiyoruz? Bakın TV tartışma programlarına; kimse bir diğerini gerçekten dinlemez.


ÖĞRENDİK Kİ, ALAÇATI OT FESTİVALİ SIRASINDA ORADAYMIŞSINIZ. İZLENİMLERİNİZ NASIL?
Bütün Ege, otlara bayılır. Aslında sadece Alaçatı'da değil, Ege'nin birçok kasabasında böyle festivaller yapılmalı. Alaçatı'da cumartesileri kurulan pazar, mevsiminde taze otlarla dolar taşar. Çok güzeldir o manzara. Gelelim festivale… Birinci gün tören alayı ve ot toplama yarışmalarıyla güzeldi. İkinci gün otlu yemeklerin satıldığı stantlar kuruldu. Binlerce kişiye neşe veren bir etkinlik nihayetinde. Fakat ana temadan uzaklaşılmamalı! Mesela döner satmak gibi ucuzluklara gidilmemeli! Para kazanma hırsı otların önüne geçmemeli! Çok sıradan kavanozlar içindeki turşuları bir delikanlının ciddi ciddi "biz bunları Beyaz Saray'a; Pentagon'a gönderiyoruz" diye pazarladığını gördüm, iyi mi! Kötü koşullarda kurutulmuş sebzelerin "organik" diye satılmasına gelince… Neyse, şimdilik festivalin organizatörlerini daha titiz olmaya çağırmakla yetineyim.

TEKELLEŞEN SİNEMA SALONU PATRONLARININ HANGİ FİLMLERİN GÖSTERİME ÇIKACAĞI VE NE KADAR ZAMAN GÖSTERİMDE KALACAĞINI BELİRLEMELERİNE YÖNELİK PROTESTOLAR ÖNE ÇIKMAYA BAŞLADI. SON OLARAK ONUR ÜNLÜ İSTANBUL FİLM FESTİVALİ'NDE "EN İYİ FİLM" SEÇİLEN "SEN AYDINLATIRSIN GECEYİ" ADLI YAPITINI SİNEMALARA SOKMAMA KARARI ALDI. NE DİYORSUNUZ?

Onur Ünlü doğru yaptı, diyorum. Bu tekelleşme artık can sıkmaya başladı. Ama hayat hepimizle dalga geçiyor. Hani "sinemasever" diye bir laf var ya, bunu "sinema salonu" veya "anonim karanlık ortamda beyazperdedeki filmi seyretmek" olarak anlıyorsak, geçmiş olsun! Yaşlılar filmleri TV'den, orta yaşlılar DVD'den, gençler internetten seyrediyor. Sinemaya gitmek daha çok sosyal bir faaliyet, bir tür "gezme" veya "eğlence" olarak algılanıyor. Bence artık yapılacak en doğru iş bağımsız ve özgün sinemanın internette kendine yeni ve legal bir kanal açmasıdır.

SON DAKİKA