08 Mayıs 2013, Çarşamba

Yazarlığı değil de yazarları öğrensek, diyorum…

AÇIK SÖYLEYİN; ONUR ÜNLÜ'NÜN "SEN AYDINLATIRSIN GECEYİ" ADLI SON FİLMİNE GİDELİM Mİ?
Gidin, görün. Tabii filmin oynatıldığı bir yer bulabilirseniz. Yer, diyorum, çünkü sinema salonlarında gösterilmiyor. Onur Ünlü'nün haklı olarak tepesi attı! Dağıtımcılara ve salon sahiplerinin tekelci tutumlarıyla başa çıkmak artık imkansız. Bu güzel film birkaç kez Semaver Kumpanya'da gösterildi, şimdi üniversitelerde gösterilecek. "Kimler toplanıp filmi çağırırsa, oraya gönderirim" diyor Onur Ünlü. Bağımsız sanat filmleri için ayrı bir dağıtım ve gösterim ağı oluşturuluncaya kadar böyle devam edecek. Filme gelince yalnızca taşıdığı siyah-beyaz görsel tat için bile seyredilir. Ayrıca, hemen her sahnesi bütünden bağımsız olarak zihne kazınacak bir filmden söz ediyoruz.

NE ZAMAN DİYET MODALARI GÜNDEME GELSE, SİZ YAŞAM TARZIMIZI DEĞİŞTİRMEK GEREĞİNDEN DEM VURUYORSUNUZ. NEDEN?
Bir kere insan için "beslenme" diye bir şey yok! Bu ifade biyolojik-fizyolojik bir süreci ifade eder. Fakat insan kültürel bir varlıktır. Beslenmez; yer, içer! Kültürel referanslar ve haz değeri taşımayan tek bir yiyecek ve içecek yoktur. Bu temel noktada çuvallanıyor hep! Diyet reçeteleri herkesten "beslenme uzmanı" olmasını istiyor. Olmuyor tabii! Üstelik yemek tercihleriyle yaşam tarzı arasında kopmaz bir bağ vardır. Ama kolaysa yaşam tarzını değiştir! Bir de sosyal gerçekler var. Televizyonda bir uzman durmadan "bol bol ve çeşitli balık yiyin" diyordu. Bu uzman nerede yaşıyor, merak ediyorum. Her yıl balık türleri biraz daha azalıyor ve fiyatlar biraz daha artıyor. Bu düzen değişmeden uzmanların "doğru beslenme" dedikleri şeyin altından kalkabilir miyiz?

HER YERDE YAZARLIK KURSLARI AÇILIYOR. ÜNLÜ YAZARLAR BU KURSLARDA YAZARLIK ÖĞRETİYOR. NE DİYORSUNUZ? OLUR MU BÖYLE ŞEY?
Olmaz. Yazarlığın kursu mu olurmuş hiç! Bunu iddia etmek yazarlığın ne olduğunu bilmemektir bana göre. Olsa olsa "yazıcı"lıktır öğrenilen. Yani derdini imla kurallarına uygun ve giriş -serim- sonuç şeklinde ifade etmeyi öğrenirsin. Yoksa "yazarlık" öğrenilemez. Ama bu vesileyle kitaplarının paralarını dağıtımcılara kaptıran yazarlar üç beş kuruş kazanıyorlar. Sanırım olay bu! Keşke bu kurslar "edebiyat analizi" amacıyla açılsalar. Yani yazarlığı değil de yazarların dünyasını öğretseler… Hem dürüstçe davranmış hem de çok zevkli bir kapıyı açmış olurlar.

"30 NİSAN ULUSLARARASI CAZ GÜNÜ" İSTANBUL'DA GERÇEKLEŞTİRİLDİ. CAZ MÜZİĞİYLE ARANIZ NASIL?
Önce şunu söyleyeyim, medyanın 1 Mayıs gündemine boğulması nedeniyle Uluslararası Caz Günü'nün önemi ve gelen müzisyenlerin "büyüklüğü" pek anlaşılamadı. İstanbul artık dünyanın kültür merkezlerinden biri, bu kesin. O akşam Türkiye'de bir Cumhurbaşkanı'nın ağzından ilk kez "power of jazz" lafının işitildiğini de belirtmeliyim. Bana gelince, uzun yıllar boyu bu türün progressive örneklerini dinledim. İskandinav cazının bazı sanatçılarına kalpten bağlandım. Sonra bir gün geldi; "müzisyen değilim, neden müzisyenlerin kendilerini oyaladıkları bir türle vakit geçiriyorum" deyip defteri kapattım. Çok yakın zamanlarda kimi caz trompetçilerini yeniden dinlemeye başladım.

SON DAKİKA