İdris Kardaş

İdris Kardaş

29 Aralık 2017, Cuma

2018 yılında Suudi Arabistan’ı daha çok konuşacağız

ABD ve İsrail'in yılın ikinci yarısında Suudi Arabistan merkezli ortaya koydukları plan yavaş yavaş hayata geçiriliyor. Suudi Arabistan, Ortadoğu'nun küresel vesayet odaklarının lehine dizaynı için seçilmiş bir merkez konumuna her geçen gün daha çok yükseliyor. Zira bugüne kadar Suudi Arabistan'da ve çevresinde yaşanan gelişmeler, küresel vesayet odaklarının merkez üs olarak bu ülkeyi seçtiklerini ve yatırımlarını buraya yaptıklarını gösteriyor. Önce yaşananlara kısaca bakalım, neler yaşanabileceğine yönelik ön görümü de ardından paylaşayım.

Suudi Arabistan'ın o dönem 2. veliaht prensi Muhammed bin Selman, 2016 yılının Haziran ayında ABD'ye bir ziyaret gerçekleştirmişti. Aralarında Facebook'un da kurucusu olduğu Mark Zuckerberg gibi Silikon Vadisi'nin önemli isimleriyle görüştü. Aynı günlerde Arap medyasında bir haber dolanmaya başladı. Eski bir CIA çalışanı ve Obama'nın ekibinden Bruce Riedel; "ABD yönetimi yeni gelecek kralın kim olacağını bilmek istiyor. 1. veliaht prens Muhammed bin Nayef çok hasta. Bu yüzden en iyisi Muhammed bin Selman'ı daha iyi tanımak gerekir." şeklinde bir açıklama yapmıştı. Muhammed bin Nayef hasta değildi elbette. Ancak Muhammed bin Selman için ilk adımlar böylece atılmaya başlanmıştı.

Gelelim sonrasında yaşanan gelişmelere. Kısa kısa değinelim.

Mart 2017'de henüz ikinci veliaht prens olmasına rağmen Muhammed bin Selman, Beyaz Saray'da Trump tarafından resmen ağırlandı.

Beyaz Saray'daki görüşmeden üç ay sonra Veliaht Prens Muhammed bin Nayef'in yerine Muhammed bin Selman getirildi.

Muhammed bin Selman; 90'lı yıllarda ortaya çıkan ve İhvan'dan esinlenen Sahve (İslami Uyanış) Hareketi'nin önemli destekçilerinden Selman el-Avde ve Şeyh Aid el-Karni gibi bazı alimleri tutukladı. Selman el-Avde 15 Temmuz'da Türkiye'ye destek açıklamalarıyla biliniyordu.

Eylül 2017'de, Kral Salman bin Abdülaziz el Suud, kadınların araba kullanmasına izin verilmesine yönelik bir kararname yayınladı.

Ekim 2017'de ise Muhammed bin Selman, "Vision 2030" planlarını açıkladı. Prens Selman, kuzeybatıda Mısır ve Ürdün'e uzanan 26 bin 500 kilometre karelik NEOM bölgesinin geliştirileceğini, ülkesini petrol gelirlerindeki bağımlılıktan uzaklaştırmak için bu bölgeye 500 milyar dolarlık yeni bir şehir ve ticaret bölgesi inşa etme planlarının olduğunu söyledi.

Yine aynı ayda Sophia adını verilen bir robot, Riyad'da gerçekleşen törenle Suudi Arabistan vatandaşı ilan edildi. Sophia, diğer Suudi Arabistanlı kadınlar gibi çarşaf giymiyordu. Prens Selman, Sophia'yı, 500 milyar dolara inşa edecekleri NEOM şehrine yerleştirmeyi planladıklarını açıkladı.

Muhammed bin Selman'ın aynı toplantıda yaptığı başka bir açıklama hepsinden çok daha önemliydi. "Önceden olduğumuz hale, tüm dinlere ve dünyaya açık ılımlı bir İslam ülkesine dönüyoruz. Hayatımızın gelecekteki 30 yılını yıkıcı fikirlerle uğraşarak geçirmeyeceğiz. Onları bugün yok edeceğiz. Aşırıcılığı çok yakında sonlandıracağız."

Bu açıklamalar ve gelişmelerden sonra sıra, İsrail konusuna gelmişti. İlk işaret fişeğini Suudi Arabistan Müftüsü ve Ulema Heyeti Başkanı Abdülaziz Al-i Şeyh attı. Bir izleyicinin Mescid-i Aksa'da yaşanan olaylarla ilgili sorusuna; Filistin İslami Direniş Hareketi Hamas'ı terör örgütü ilan etmiş, İsrail ile savaşmanın caiz olmadığını söylemişti Müftü.

Müftünün bu açıklamasına en çok İsrail sevindi. İsrail İletişim Bakanı Eyüp Kara, Suudi Arabistan Müftüsü ve Ulema Heyeti Başkanı Abdülaziz Al-i Şeyh'i verdiği fetvadan ötürü tebrik ederek İsrail işgali altındaki topraklara davet etti.

Kasım'da Mahmud Abbas ile Muhammed bin Zayed Riyad'da görüştü. Trump'ın damadı Kushner'in Riyad ziyaretinden sonra gerçekleşti bu görüşme. Prens Selman, Mahmud Abbas'a, Kushner tarafından hazırlanan Filistin planını ya kabul et yada çekil tehdidini yaptı.

Veliaht prens Selman, Abbas'a Filistin'in başkenti olarak Doğu Kudüs'ün dışında, etrafı duvarlarla çevrili ve İsrail'in kontrolü altında olan Abu Dis bölgesini kabul etmesini dayatıyordu.

Aralık ayında gazeteler, Prens Selman'ın, Leonardo Da Vinci'nin 450 milyon dolarlık "Salvator Mundi" adlı Hz. İsa tablosunu aldığını yazıyordu.

Yine aynı ayda Fransa'nın başkenti Paris'te 2011'de tamamlanan ve 2015'te 301 milyon dolara satılan ve dünyanın en pahalı evi olan The Chateau Louis XIV şatosunu, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Salman'ın satın aldığı haberleriyle karşılaştık.

Trump Aralık ayında Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak ilan ettiğini ve büyükelçiliklerini Kudüs'e taşıyacaklarını açıkladı. Suudi Arabistan bu kararın ardından dişe dokunur bir tepki vermedi. Mahmud Abbas'a Kudüs konusunda baskı yapan bir ülkenin, Trump'ın kararına tepki vermesini beklemek akılcı da değildi nihayetinde.

Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğinde İslam İşbirliği Teşkilatı İstanbul'da olağanüstü toplandı. Müslüman ülkelerden onlarca devlet başkanı ve Venezüella devlet başkanı toplantıya katıldı. Suudi Arabistan ise Bakan yardımcısı düzeyinde temsilci gönderdi.

Suudi Arabistan'da neler oluyor diye baktığımızda yaşanan gelişmeler özetle böyle. Ilımlı İslam söylemleri, aşırılıklarla mücadele stratejileri, yüz milyarlarca dolarlık modern şehirler, kadın robotlar, Leonardo da Vinci'nin Hz İsa tabloları, Avrupa'da pahalı evler gibi tüm adımlar Suudi Arabistan'ı bir yöne doğru götürüyor.

Ancak küresel yapıların Ortadoğu'yu istedikleri gibi dizayn etmek ve yönetmek için Suudi Arabistan henüz hazır değil. Suudi Arabistan'ın bir hikayeye ihtiyacı var gibi gözüküyor. Bir mağduriyet hikayesine, haklılık hikayesine ihtiyacı var. Bu hikayeye sahip olmazsa; aşırılıklar adını verdikleri stratejiyi kolaylıkla hayata geçiremez, bölgede çatışmaların fitilini istediği gibi ateşleyemez, misal olarak Yemen yada Lübnan'a yönelik operasyonlar gerçekleştiremezler. Zira hem kamuoyu hem de Müslüman dünya durup dururken bu saldırıların arkasında durmaz. Yukarıda kısaca anlatmaya çalıştığımız son dönemdeki Kudüs ve İsrail politikalarını da akılda tuttuğumuzda Müslüman sokaklarda büyük bir itibar kaybına uğrayan Suudiler için bu çok kolay olmaz.

Peki nasıl bir hikaye lazım Suudi Arabistan'a? ABD'nin, Afganistan ve Irak'ı dünya kamuoyunun gözü önünde işgal edebilecek kadar meşrulaştıran duruma benzer bir hikaye olabilir. Suudi Arabistan'ın 11 Eylül benzeri bir saldırı yaşaması bu hikayenin elde edilmesi anlamına gelebilir. Suudi Arabistan'ı ve yeni veliaht prensi yöneten ABD; bölgedeki dengeleri istediği gibi sarsacak, çatışmalar/iç savaşlardan oluşacak kaos bölgede daha çok rehin alma politikasını üretecek ve tüm bunları da aşırılıklarla mücadele etme kararı alan Suudi Arabistan'a yönelik tehdidi ortadan kaldırma meşruiyeti içerisinde yapacak. ABD ve İsrail sadece modern şehirler kursun diye tahta geçirmediler yeni Prensi. Daha büyük bir dizaynın tüm altyapısı gibi görünüyor bu yukarıda saydığımız gelişmeler. Hazırlanan bu altyapının sonucu ise, tüm bölgede aşırılıklarla mücadele adı altında yaşanacak büyük bir çatışma ve devletleri yola getirmek. Dünya siyasetini şekillendirenlerin yapmadıkları bir şey değil bu. Tek duamız bu gelişmeler içerisinde insanların hayatlarını kaybetmemeleri.

SON DAKİKA