Mustafa Taha Dağlı

Mustafa Taha Dağlı

10 Eylül 2018, Pazartesi

En baştan bugüne İdlib

Türkiye için Suriye krizinde İdlib bir dönüm noktasıydı.
Arap Baharı adlı rüzgar Tunus, Mısır, Yemen, Libya derken Suriye'ye uğradığında tarih 15 Mart 2011'di.
İlk kıvılcım Dera kentinde ateşlenmişti. Halk Dera valisine karşı ayaklanmış, gösterilere silahla müdahale edilmişti.
Türkiye o süreçte sağ duyu çağrısı yapmış, Esed rejimine "reformlarını geliştir" uyarısında bulunmuştu.
Gidişat kötüydü.
Takvimler 6 Haziran 2011'i gösterdiğinde Suriye krizinde bir ilk yaşandı.
Rejim güçleri Türkiye sınırında katliam yaptı.
Katliamın adresi İdlib'in Türkiye sınırına sadece 20 kilometre mesafede bulunan ilçesi Cisr Eş Şuğur'du.
En az 120 kişi orada infaz edildi.
Rejim güçleri "hayır biz yapmadık, teröristler polislerimize saldırdı" dese de ortada sivil bir katliam vardı.
Hemen ertesi gün rejim tankları Cisreşşuğur'a girdi. Yeni katliamlardan kaçan halkın gidecek tek yeri vardı o da Hatay.
İlk mülteci akını o gün başladı.
Türkiye kapılarını açtı ve Suriyeli sivilleri rejimin bir sonraki katliamlarından kurtardı.
İlk gelenler 4 bin kişilik bir gruptu bu sayı kısa sürede 10 bini aştı.
Esed rejimi o günlerde Türkiye sınırında bu tarz saldırılara girmese belki bugün İdlib diye bir krizimiz olmayacaktı.
Ama ayaklanma var diye tankıyla, topuyla, tüfeğiyle, uçağıyla, bombasıyla, saldırıp, katliam yapan bir rejim var ortada.
Eğer ülkende yasa dışı bir gösteri yapılıyorsa, polisin gider gaz sıkar, bilemedin plastik mermiyle müdahale eder, göz altına alır, vs.
Neden ille de katliam?
Bu soruya rejimin Türkiye'deki sözcülerinden biri "Suriye bu tarz gösterilere alışık değil, polisin elinde gaz bombası ya da plastik mermi yok" diye yanıt vermişti.
Yani gösteri olunca "plastik mermimiz yok direk gerçek mermi sıkalım" zihniyetinde bir rejimle karşı karşıyayız.
İşte bu zihniyet 2011'de böyle başladı, bu işlere.
Geçenlerde bu zihniyetin Dışişleri Bakan Yardımcısı Miktad Faysal Suriye TV'sinde kimyasal silah suçlamalarına, "biz kendi halkımıza neden kimyasal silah kullanalım ki, normal silahlar bize yetiyor" cevabını verdi.
Daha bunun ötesinde söylenecek söz yok sanırım.
Ama İdlib önemli, Cisreşşuğur önemli.
Türkiye 7,5 yıl önce de o bölgenin insanına sahip çıkmıştı, bugün de çıkıyor.
İdlib Osmanlının bir parçası. Cisreşşuğur'lu olup da Çanakkale'de şehit olan Suriyeliler var. Tarihi bağımız bir yana bu son krizde insani yönden de bağlarımızın olduğu bir yer orası.
Geçtiğimiz Cuma günü Cuma namazı sonrası İdlib'in her kasabasında yüz binlerce insan ellerinde Türk bayraklarıyla sokağa döküldü.
Başkan Erdoğan da onların tüm haklarını Tahran'daki zirvede sonuna kadar savundu.
"Rejimin çıkarları uğruna on binlerce masum insanın öldürülmesine göz yumulması durumunda, böyle bir oyunun ortağı da seyircisi de olamayız" diyerek Türkiye'nin İdlib tavrını bir kez daha çok net bir şekilde ortaya koydu.
Başkan Erdoğan'ın ateşkes çıkışı ve silah bırakma çağrısıyla İdlib'in statüsünün çatışmasızlık bölgesi olarak devam edecek.
Tabi Esed rejimi bu arada yine "bana yan baktılar" bahanesiyle saldırılarını sürdürüyor, çatışmasızlık anlaşmasını bozuyor.

SON DAKİKA