Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ENGİN ARDIÇ

Şehitleri tanıyalım

Dün Erdal Bey yazınca hatırladım, Karşıyaka'nın o "arduvaz çatılı" eski büyük köşkleri benim de hafızamdadır...
Kıyı boyunca sıralanan "levanten" malikâneleri... Ege bölgesinde Loire Nehri'nin kurutulup arduvaz yapılan özel kili ne arar, arduvazlar Fransa'dan ithal...
Bugünkü çirkin beton yığını değildi, ellili yıllarda bile, Karşıyaka...
Rumlar öldürülmüş, sağ kalanlar mübadeleyle gönderilmiş, levantenlerin çanına ot tıkılmış, Whittall gibi ailelerin üstünden silindirle geçilmiş ama Giraud'lar ayaktalar...
O semt eski "Kordelio"dan birşeyler taşıyordu...
Büyük teyzem İzmir'de oturuyordu. Eniştem Turyağ'da yöneticiydi. "Haminnemle" birlikte her yaz gider bir süre kalırdık. Siz ne diyorsunuz muhterem İzmirliler, ben Sarıkışla'yı bile hatırlarım yahu!
Karşıyaka'nın o büyük köşklerinden biri de Evliyazade Konağı'ymış.
Doktor Nâzım da bunların damadıymış. Salonda yağlıboya portresi varmış. (Nereden bilelim, biz Konak iskelesinden vapura biner, gidip oralarda gezinir, dışarıdan bakar, dondurma yiyip dönerdik.) Evliyazadeler, Menderes ailesiyle de akraba. Merhum Adnan Bey de Altay futbol takımında oynuyor...
Doktor Nâzım...
Hani şu bizim kanunlarımıza göre kabul etmenin, Fransız meclisine göre de reddetmenin suç olduğu Ermeni meselesi var ya, herkes onu Talat Paşa'dan bilir.
Dolayısıyla, 1915 olaylarında Osmanlı gizli servisi Teşkilat-ı Mahsusa'nın, bunun kurucusu ve başkanı Süleyman Askeri Bey'in, bunun yöneticileri Kuşçubaşı Eşref Bey'in, Çerkes Reşit ve Ethem Bey'lerin, hatta Yakup Cemil Bey'in sorumlulukları güme gider.
İki de doktor vardır o korkunç öyküde... Doktor Bahaettin Şakir ile Doktor Nâzım.
Tövbe, Diyarbakır valisi Doktor Reşit Bey'i de katalım, üç olsun.
Doktorlar, yani Hippokrat yemini etmiş adamlar...
İttihat ve Terakki'nin önde gelen yöneticileri...
Enver ile Cemal'in "asker kanadına" karşılık "sivil kanat"... Günümüz darbecilerinin "asker-sivil aydınlar" tutkusu yoksa oralardan mı geliyor yahu?
Doktor Nâzım aynı zamanda Fenerbahçe Spor Kulübü'nün de başkanıydı! Hani tıpkı Şükrü Saracoğlu gibi, Aziz Yıldırım gibi.
İki kere idam cezası yedi.
Birincisi, 1919 yılında, İstanbul Divanı Harb-i Örfi mahkemesinde, "Ermeni meselesinden"...
Fakat gıyabında. Çünkü İttihatçı kodamanlarla birlikte Almanya'a kaçmıştı. (Boğazlıyan kaymakamı Kemal Bey kurtulamadı... İttihatçılar tarafından "milli şehit" diye tanıtılır, sanki milliyetçi olduğu için asılmış gibi bir hava yaratılır, yeni kuşaklar da bunu hep yutmuşlardır.)
Mustafa Kemal Paşa doktorun Türkiye'ye dönüp işlerine karışmasına izin vermedi. Doktor Türkiye'ye ancak 1922'de dönebildi, "istirdattan sonra" İzmir'e yerleşti, herhalde o köşkte oturmuştur.
1926 yılında ikinci kere idama mahkûm edildi, bu sefer asıldı. Atatürk'e suikast düzenlemek suçundan...
Bu işe bulaşmış mıydı, yoksa Kara Kemal Bey ve Cavit Bey gibi masumdu da, o patırtıda tantuna mı getirilmişti? İttihat ve Terakki'nin Cumhuriyet Halk Partisi'ne rakip olabilecek "eski A takımının tasfiyesi" planının bir parçası olarak mı öldürülmüştü?
Bilemeyiz. Emin olamayız. Ancak "karakteri" müsaitti bu gibi karanlık işlere.
Yani her asılan "demokrasi şehidi" mi sayılacaktır? O zaman, Salacak canavarı Kandemir Sipahipala'yı da sayalım, o da çocukluğumuzun iz bırakmış anılarından biridir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA