Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ENGİN ARDIÇ

Damat Mustafa Kemal Paşa

Kurtuluş savaşımızı "kimin" başlattığı epeyce tartışılmıştır, Mustafa Kemal Paşa mı, Kazım Karabekir Paşa mı, yoksa "başıbozuk paşası" Çerkes Ethem Bey mi? "İlk kurşunu" da kim atmıştır, Hasan Tahsin mi, bir başkası mı?
Bunlar magazin tartışmalarıdır. Milli bayramlarda ve 10 Kasım gibi anma günlerinde artık yazacak şey bulamayan Babıali'nin kaldırıp koyduğu temcit pilavı kazanları. (Başka bir şey uyduramayınca Atatürk'ün eprimiş terliklerinin resmini çekip bastılar, bunu bile yaptılar.)
Kimin başlattığı değil, kimin derleyip toparladığı, kimin yönettiği ve de tabii kimin kazandığıdır önemli olan.
Bir başka tartışma daha var, bakın o daha ilginçtir:
Kemal Paşa İstanbul'da kalsaydı, Samsun'a falan gitmeseydi!..
1918 yılının kasım ayında Suriye cephesinden başkente döndüğünü ve 1919 yılının mayıs ayına kadar İstanbul'da olduğunu ilkokul öğrencileri bilirler.
Ama bu altı ay içinde İstanbul'da neler yaptığını daha az kişi bilir.
Gazete çıkarmıştır, yürütememiştir.
Mecliste baskı grubu oluşturmaya çalışmıştır, söktürememiştir.
Harbiye Nazırı olmak için çok uğraşmış, başaramamıştır.
Darbe yapmayı bile düşünmüş, olmayacağını anlayınca hemen vazgeçmiştir.
En ateşli Kemalistler bile, onun Anadolu'ya geçmeden önce "İstanbul'da bütün yolları denediğini" kabul ve beyan ederler...
Ya o denemeler tutsaydı, o yollardan biri çıksaydı ne olacaktı?
Milli mücadele falan yok, İstanbul'da siyasi mücadele var yani...
İttihat ve Terakki kodamanları "Ermeni kırımı soruşturmasından" korkup kaçtıktan sonra kurulan İzzet Paşa hükümetinde bakan olsaydı?
Ne yapabilir, neyi nereye kadar değiştirebilirdi?
İstanbul'dan bir ayaklanma mı başlatacaktı? Padişahın burnunun dibinde yeni bir devlet kurma yönünde mi ilerleyecekti?
Zaten "fiilen" işgal altında bulunan İstanbul 16 Mart 1920 günü "hukuken" de işgal edilip meclis dağıtılınca herhangi bir hükümette bakanlığını koruyabilir miydi?
Elbette hayır.
Bir başka ilginç faktör de Sabiha Sultan meselesidir.
Sabiha Sultan'la evlenmek istemiş, saray onu reddetmişti. ("İçkisi var, özel hayatı da düzensiz" diye istememişler. Öte yandan Sabiha zaten Ömer Faruk Efendi'yi severmiş.)
Sabiha'ya bayıldığından değil... Bunun temelinde "Enver gibi saraya damat olmak isteği" yatıyordu.
Ya kabul etselerdi?
Vahdettin'e damat olmuş, herhalde onun eniştesi Ferit'i silip geçecek, herhalde başbakan olacak bir Mustafa Kemal... İzmir ve Trakya'yı Yunanistan'a kaptırmış, ahı gitmiş vahı kalmış ama yıkılmamış bir imparatorluk kalıntısı... Ama sürmekte olan bir meşrutiyet ve elbette askeri diktatörlük...
Ve de, "devlet şeklinden bağımsız olarak" bazı reformlar, takvim, kılık kıyafet, soyadı falan filan... (Batılılaşma reformları için cumhuriyet şart değildir. Tanzimat'ın bir adım daha ileri götürülmesi ya da radikalleştirilmesi meşrutiyet idaresinde de mümkündü, önemli olan bu reformlara karşı çıkılmasını önleyecek bir diktaydı.)
Böyle mi olurdu?
Oturun tartışın işte, madem bu konulardan bıkmak bilmiyorsunuz...
Hiç olmazsa "Atatürk'ü sevmek ibadettir" gibi ahmakça fetvalardan iyidir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA