Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HAŞMET BABAOĞLU

Çılgınlık...

"Her gün ölüm. Üzülüyoruz, lanetliyoruz, ağlıyoruz. Yine de değişen bir şey olmuyor. Birileri bu çılgınlığı durdursun" diye yazmış.
Oysa o da çok iyi biliyor.
Ortada "çılgınlık" falan yok.
Düpedüz millete saldırı var.
Terör var.
Katliam var.
Türkiye'ye karşı hesaplar, planlar var.

***
Hani varsa, bir çılgınlık...
Bu gazeteci gibilerinin yıllardır Türkiye'nin hırpalanması karşısında duydukları örtülü hazzın rahatlığında var.
Varsa bir çılgınlık...
Daha bir yıl önce, 7 Haziran seçimlerinin hemen ardından terör örgütüyle bağları apaçık olan partinin "bütün Türkiye'nin kucaklayıcı demokratik sol partisi" olacağına inancını her platformda seslendirmesinde var.
Varsa bir çılgınlık...
Her fırsatta Türkiye'yi Batılı yetkililere şikâyet ederken çektirdiği fotoğraflarındaki o kaypak neşede var.
Hem bu kişi daha yakın zamanda "Türkiye'yi artık önemsemediğini, öylesine bir ülke olduğunu" söylememiş miydi?
Günahı boynuma ama insan üzülüp ağladığına falan inanamıyor.
***
Zamanında Ankara temsilciliği, Washington temsilciliği gibi kritik önemde görevlere dahi atanmış bu kişinin artık ne kimliği ve ne de ettiği laflar artık önemli değil diyeceksiniz.
Eh haklı sayılabilirsiniz!
O kişinin değil fakat ifade ettiği tavrın üzerinde durmak gerekiyor.
Tonlarca bombayla karakollara saldırıların...
Hendeklerin, yıkılan mahallelerin...
Patlayan canlı bombaların...
Ve bütün olup bitenlerin bir tür "çılgınlık" olduğu iması masum zihinleri de etkisi altına alacak bir atmosferin tetikleyicisidir.
Böylece...
Bizi bize yabancılaştıracak...
Terörü siyasi bir "arıza" gibi gösterecek bir hava oluşsun istiyorlar.
***
İktidar partisinde ve kurumlarında özellikle sosyal medyayı kullanarak "zihin yönlendirme" çalışmalarını küçümseyen bir kesim var.
Halkta bir karşılığı yok bu operasyonların diyorlar.
Şükür ki, öyle!
Fakat düşmanın da halkı hesaba kattığı yok!
Bütün hesapları ve çalışmaları bu gidişatı durduracak "birileri" üzerine...
Bunu bilelim artık ve öyle düşünüp hareket edelim.

NOT DEFTERİ
1939-1945 yılları arasında II. Dünya Savaşı vardı(...) Buğday kıtlığı baş gösterdi, ekmeğin karneyle dağıtılması zorunluluğu doğdu. Dolayısıyla simit satışı yasaklandı. İstiklal Caddesi'nde simit sattığı için gözaltına alınanlarla ilgili dönemin gazeteleri pek çok haber yaptı. Bugün aynı caddede "Simit Sarayları" bulunmaktadır. Hatta trafik sıkışıklığında simit satmak "gözaltı" sebebi olmadığı gibi, karnı aç olanları "gözünden" tanıyan simitçiler sürücüleri sürekli "gözlem altında tutmaktadır.

FİKRİ AKYÜZ (100 Maddede Yakın Tarih)

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA