Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HAŞMET BABAOĞLU

“O gurbet ve ıstırap bahçeleri”

Çok uzun zaman önceydi...
Rüyalarımda kaplanların dolaştığı gençlik çağımda, Londra'daydım...
Bir gün heyecan içinde otobüse atlayıp hayvanat bahçesine gittim.
Kaplanların olduğu bölümle ziyaretçilerin arası camdan bir duvarla ayrılıyordu.
Camekânın önüne çöktüm.
Az sonra bir kaplan, o ilahi estetik şaheseri yaratık beni fark edip ağır adımlarla yaklaştı.
Üzerinde siyah lekeler bulunan pembe burnuyla aramda sadece yirmi otuz santim kadar bir mesafe vardı. Kalbim dışarı çıkacak gibi atıyordu.
Ah, işte tam o sırada, hayvan gözlerini gözlerime dikip baktı. Sadece kısacık bir an.
İçimde bir damar koptu sanki.
Muazzam bir yanlışlık duygusu ve hüzün sardı her yanımı.
Hemen çıktım oradan. Birkaç yıl önceki İzmir Şasalı Hayvanat Bahçesi gezime kadar hayvanat bahçelerine adım atmadım.

***
Şu sıralarda Ahmet Haşim'in 1920'lerin sonuna ait seyahat notlarını okuyorum.
Nasıl sanatkârane bir bakış, nasıl lezzetli bir dil, tarifi yok!
Olay şu...
Haşim'in Paris Hayvanat Bahçesi izlenimleri beni fena çarptı ve alıp geçmişe; o dertli kaplanla karşılıklı bakıştığımız güne götürdü.
"İnsan daha kapıdan girerken bir gurbet ve ıstırap bahçesine ayak bastığını anlıyor" diyor yazar.
Maymunların "ağlayıp hıçkıran felaketzedeleri" andıran hallerine baktıkça, "teessürü tahammül kabiliyetini geçiyor." Hele o Bengal kaplanını bir anlatışı var ki, yürek paralayıcı: "Bu mağrur hayvan serbest olsa tek hamlede kan ve kemik yığınına döndürebileceği gülünç bir seyirci kalabalığına esir çehresini göstermemek için inatla duvar tarafına bakıyor." Elbette bir hayvanat bahçesinden türlü çeşitli duygularla çıkılabilir.
Ahmet Haşim'inki şöyle: "Ruhum esir hayvanların şifasız ıstırabından akan zehirle doldu."
***
Malum, günümüzde hayvanat bahçelerine karşı kampanya gittikçe büyüyor.
Özellikle çocukların hayvanların en doğal hallerini dijital ortam ve tv'den öğrenebildikleri bir çağda hayvan hapishanelerine ihtiyacımız var mı? Sanmıyorum.
Tabii karşı görüşte olanlar da var.
Hayvanları insan gibi değerlendirmememiz gerektiğini söylüyorlar. "Hayvanat bahçeleri bir hapishane olabilir ama böyle diye hayvanların mutsuz, kederli, kızgın olduklarını düşünmek yanlıştır" diyorlar. "Av peşinde hırpalanmıyorlar, ekmek elden su gölden yaşıyorlar, fena mı?" diyen uzmanlar bile var.
Siz de bir düşünün bakalım...
Hem şu sıcak gündemden azıcık olsun, uzaklaşmış oluruz. İyi gelir!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA