Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Açılım gerçekten köşelerimizde değil mi yani?

Aslında biz gazete köşe yazarları da, gazetelerin haber değerlendirmelerini yapan yayın yöneticileri de Antoine de Saint-Exupéry'nin "Küçük Prensi"nin uzak bir yıldızda rastladığı tek başına yaşayan ve kalın deftere bir şeyler yazan yaşlı adama benzeriz.
Kitaba bakarak değil hatırladığım kadarıyla anımsatayım sizlere...
Küçük Prens yaşlı adama deftere neyi yazdığını sorunca adam "Gökteki yıldızları birer birer deftere geçiriyorum" der.
Küçük Prens "Yıldızları deftere yazınca ne oluyor" diye de sorunca, yaşlı adam şu cevabı verir:
-Yıldızları deftere yazınca onlar benim oluyor...
Biraz da mezar taşındaki yazıda anlatılan "Süleyman"a benzeriz.
"Ateşe, rüzgâra, suya hükümran idi
Sanmayın ki Hazreti Süleyman idi
Üsküdar'da demirci Süleyman idi"
Eline körüğü alıp ocaktaki ateşi alevlendirince kendini ateşe ve rüzgâra hükümran olarak görmek, tabii ki insanın egosunu şişiren bir durumdur.
Ama hiçbirimiz meslekteki yıllarımızda köşe yazılarımıza ve manşetlerimize yansıttığımız olayların, bizim dışımızda oluşan değişimden nasıl etkilendiklerini pek düşünmeyiz.

Açılım neredeymiş...

Dün Başbakan Erdoğan Haliç'te İDO'ya ait 3 vapurun denize indirilme töreninde konuşurken, bu gerçeği öylesine vurguladı ki, görmezden gelmemiz mümkün değil.
Şöyle dedi:
-Günlerdir yazıp çiziyorlar önce git yedi yıl önce yazdıklarına bak. O zaman bu köşe yazarları korkar, yazamazlardı. "Demokratik açılım nerede" diyorsun, Açılım senin köşende...
Doğru değil mi bu gözlem?
Şu "Ermeni Tehciri" konusunda, şu "Dersim Olayı"ında ve benzeri nice konuda yazmayı düşünürken ya kanundan ya da okurlarımızın tepkilerinden korkmaz mıydık?
28 Şubat'ta "Susurluk"u unutup, Fadime Şahin'e falan takılmadık mı?
Aslında ister AK Parti yandaşı istersen karşıtı olun...
Ama şu son yedi yılda yıkılan tabuları ve eskiden ağza almaktan bile korkulurken şimdi manşetlerde dolaşan haber konularını bir düşünürseniz, "Açılım"ın Kürt Sorunu'nda henüz bir neticeye varmış olmamasına karşın, hepimizin beyinlerimizde, köşelerimizde ve manşetlerimizde ne denli bir açılım gerçekleştiğini görebilirsiniz.
Biz istediğimiz kadar köşelerimizde ve manşetlerimizde bazı konuları görmezden gelelim veya belirli kişilerle kurumları yerden yere vuralım.
Sosyo-politik gerçekler bize rağmen hükümlerini icra edeceklerdir.
Örneğin kendilerini "Merkez Medya" olarak niteleyen ve kamuoyunu şekillendirdiklerini zanneden kitle iletişim araçlarına bakarak geleceği görmeye çalışsaydınız ne AK Parti'nin iki dönem tek başına iktidar olmasını ne de Tayyip Erdoğan'ın Başbakanlığını öngörebilirdiniz.

Gerçek gündem nerede...

Bunun gibi Tayyip Erdoğan'ın çeşitli konulara ilişkin açılımları olmasaydı, sanki "Kafes"in zanlılarını yargı ifade vermeye mi çağırabilirdi?
Hatta "Kafes" haber yapılabilir miydi?
Biz kendimizi haberlere ve dolayısıyla olaylara hükümran zannederken, aslında "Gerçek gündem" in bizim dışımızda ve bazen bize rağmen belirlendiğini göremiyor muyuz?
Bu durumlarda yapabileceğimiz tek şey gerçekleri sulandırmak, her alanı magazin haberciliğine ve dedikoduculuğa yönlendirmek olabilir.
Hatta bu tutumumuzu "Ben basında yeni bir dönem başlattım" falan diyerek övünme konusu da yapabiliriz.
Şövenliği, militarizmi ve demokrasiye yönelik eylemleri de liberal demokrat düşünce sahiplerine çatarak, pazarlamaya çalışabiliriz. Hatta sosyal demokrat görüntü vermeye çalışırken, kendimizi Nasyonal Sosyalizmin merkezinde de bulabiliriz.
Tabuların buharlaşmasından ve her konunun yazılıp konuşulabilmesinden değil, medya tekel ve kartellerinin mali bilançolarının durumlarından "Basın özgürlüğü" nü ölçebiliriz de.
Neyse...
Açılım gerçekten köşelerimizde ve manşetlerimizde değil mi?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA