Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

BDP de DTP gibi CHP-MHP çizgisine girmez inşallah...

Kapatılan DTP'nin yerine kurulan BDP'nin (Barış ve Demokrasi Partisi) ambleminde meşe ağacı varmış.
Hatırlanacağı gibi DTP'nin ambleminde de gül vardı.
Bu durum Türkiye'deki siyasetçilerin batıl inançlara saplanmadıklarının kanıtıdır.
Çünkü amblemlerinde hayvan, çiçek, ağaç gibi objeler bulunan siyasi partiler sonunda yok oluyor. Nice atların, arıların, güllerin partileri yaşatmaya yetmediklerini görmedik mi?
Bu öyküyü daha önce de bir kez anlatmıştım.
Asya steplerinden Anadolu'ya at sırtında ilk gelen atalarımız, Ege kıyısında birtakım adamların denize ip sallandırıp sabırla beklediklerine tanık olmuşlar.
Bunlar Anadolu Rumlarıymış.
Ne yaptıkları sorulunca "Oltalarımızı attık, balık tutuyoruz" diye cevap vermişler.
Sonra da tuttukları balıkları atalarımıza gösterip "Bu lagos, bu orfoz, bu fangri, bu sinarit" diyerek isimlerini de sıralamışlar.
Asya steplerinden gelen atalarımız yine atlarına atlamışlar ve bu defa Karadeniz kıyısına gitmişler.

Lagos, orfoz, kılıç, kalkan

Karınları acıkınca da Rumlardan öğrendiklerini yapmışlar. Kargılarını denize sallandırıp, balık tutmuşlar.
İlk tuttukları balığa "Kılıç", ikincisine de "Kalkan" demişler.
Evet... Lagosa, orfoza, sinarite karşı kılıç ve kalkan...
Kürt seçmenleri temsil etmesi amaçlanan partileri kuranlar da amblemlerine gül veya meşe gibi çiçek ve ağaç resimleri koyacaklarına ok, yay, top, tüfek gibi silahlardan birini koysalardı, belki siyasi partilerin makus talihini değiştirirlerdi.
"Altı ok"un ne kadar dayanıklı olduğunu gördük hepimiz.
BDP'nin meşesi "Dayanıklı" olmayı temsil ediyormuş.
Keşke meşe yerine "Testere"yi simge olarak benimseselerdi.
Bütün bu değerlendirmelerin ötesinde, DTP'li milletvekillerinin milletin sinesine dönmek yerine TBMM'nin sinesinde bu defa BDP'li olarak kalmayı tercih etmeleri tabii ki hepimizi mutlu etti.
Demek ki kamuoyunun genel eğilimi, bu kadro üzerinde Abdullah Öcalan'ın yönergelerinden daha fazla etkili olabiliyormuş.

Nerede kalmıştık?

Ahmet Türk'ün dünkü açıklamasındaki şu sözleri bunun kanıtı değil mi?
- Bütün sivil toplum örgütlerimiz halkımız bu zemini terk etmemizi istemediler. Aydınlar bu süreçte Meclis'te olmamızın daha iyi olacağını belirttiler. Halkımız parlamentoda kalmamızı istedi. İstifa kararlarını gözden geçirdik, halkların özgürlüğü için Meclis'te olmaya karar verdik.
Bir canı bile kaybetmememiz bir partinin bile kapatılmasından daha önemlidir. Gelin canları kaybetmeyelim. Hep birlikte halklarımızı kucaklaştıralım.
Eski DTP'li yeni BDP'li milletvekillerinin yapacakları ilk toplantının ana gündem maddesinin "Nerede kalmıştık" sorusuna cevap aramak olması gerektiğini hatırlatmalıyız.
Çünkü geçmişte kapatılan partilerin ve liderlerinin ilk sözleri de hep "Nerede kalmıştık" şeklinde olmuştu.
Ama onlar kendi hatalarının ve uzlaşmasızlıklarının sonucu olarak Türk demokrasisinin ve partilerinin uğradığı felaketteki sorumluluklarını değerlendirmek ve özeleştiri yapmak yerine, topluma "Siyaset" diye sundukları "Kavga"ya kaldığı yerden devam etmişlerdi.
Böylece Türkiye'nin kayıp yıllarına yenileri eklenmişti.
Ümidimiz o ki, eski DTP'li yeni BDP'li milletvekilleri de farklı davranırlar.
"Kürt Açılımı"nı engellemekle kendilerini görevli olarak gören Deniz Baykal ve Devlet Bahçeli üzerlerine düşen görevi zaten yaparlarken, BDP'liler de DTP'liyken yaptıkları gibi CHP'nin ve MHP'nin çizgisine girmezler.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA