Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Tüm sosyo-politik örgütlerde uzaktan kumanda vardır

Kapatılan DTP'nin milletvekillerinin BDP içinde ve TBMM'de kalarak siyasete devam etme kararı almaları, olumlu bir gelişmedir.
Önemli bir kamuoyu kesimi ise bu kararda Abdullah Öcalan'ın talimatının katkısı bulunduğu için, olayın özünü ikinci plana itmiş durumda.
Örneğin Rauf Tamer Posta'daki yazısında DTP'lilerin parlamento içinde kalma kararlarını "Uzaktan kumanda" olarak nitelemiş ve şöyle demişti:
-Uzaktan kumandalı hiçbir parti, başarılı olamadı. Evet, kumanda eden belki çok keyif aldı, kendini tatmin etti ama kumanda edilenler 'emanetçilik'ten öteye gidemedi. Ben onların Meclis'e dönmelerini onaylıyorum. Ne var ki, İmralı'dan yönlendirilmelerini hem ayıplıyor hem kınıyorum. Bir de meydan okur gibi -alenen suç işleyerek- bunu ilan etmeleri, sırf Türkiye'ye değil insanlığa saygısızlıktır. Hukuka, demokrasiye, barışa, uygarlığa, her şeye saygısızlıktır.
Zaman yazarı Mümtazer Türköne ise olaya sonuçları açısından yaklaşarak "Öcalan faktörü"nü şöyle değerlendirmişti:
-Yola kaldığımız yerden devam edeceğiz. Acaba değişen bir şey yok mu? Var. Kürt siyasetinin karmakarışık parametreleri alt-üst oldu. Dolayısıyla demokratik açılım süreci de. Olumlu veya olumsuz hiçbir anlam yüklemeden objektif bir tespiti ifade edeyim: Artık sürecin ana aktörlerinden ve oyun kurucularından biri Abdullah Öcalan. Belki öncesinde de böyleydi; şimdi herkes bu durumu kavramış oldu.

Siyasetin gerçekleri

Siyasetin gerçekleri karşısında izlenebilecek en yanlış yol bu gerçeklerden bazılarını görmezden gelmek ve daha da yanlışı bunları yok saymaktır.
Geçmiş ara dönemlerin rejimleri bu yanlışı defalarca yaptılar.
Yasaklanmış ve hatta hapse atılmış siyasi figürleri yok saydılar.
Oysa unutulmaması gereken bir başka gerçek daha vardır.
"Lider" veya "Elebaşı" konumuna gelmiş figürler yalnız değildirler.
Onların da kendi kamuoyları, onları da yönlendiren tabanları vardır.
Liderlik kitlelerle iki taraflı bir alışveriştir.
Son durumu somut olarak değerlendirirsek, eğer Türk düşünce ve siyaset hayatına yön veren odaklar DTP'nin kapatılma kararına karşı olumsuz tepkilerini seslendirmeseler ve DTP'lilerin parlamento içinde siyasete devam etmesi gerektiğini yazıp söylemeselerdi, ne Öcalan "Kalın" diye talimat verebilirdi, ne de DTP'liler böyle bir karar alabilirlerdi.
Yani Rauf Tamer'in "Uzaktan kumanda" olarak nitelediği olgu, tüm siyasal örgütlenmeler için geçerlidir.
Yakın siyasi geçmişimizdeki ara rejimlerde uzaktan kumandalı tüm partiler de başarılı olmuşlardır.
Bu uzaktan kumandayı bazen bir kişinin elinde bazen de kitlelerde, siyasi ve sosyal tabanın hâkimiyetinde görürsünüz.

Altını tutamamak

Hatta bazen bir komutanın "Altımı tutamıyorum" diyerek, kendisini iradesi dışında ve hatta yasaların dışında kararlara iten bir çoklu uzaktan kumandanın varlığını kamuoyuna ilan ettiğini bile görürsünüz.
Bizim meslekte ise "Uzaktan kumanda" denilince "Okuyucudan icazetli gazetecilik" anlaşılmalıdır.
Bu tür gazetecilikte gazeteci kendi görüşlerinin aksine olsalar bile okuyucu kitlesinin öfkelenmeyeceği düşünceleri yazıp, haberleştirmez mi? "Kürt sorunu"nun gerçeklerine bu açıdan dönersek.
Bu noktada Mümtazer Türköne'nin aşağıdaki sorusu ile konuyu ortada bırakalım:
-Çözemediğimiz Kürt sorunu bir terör sorununa yol açtı. Şimdi çözemediğimiz terör sorunu, Kürt sorununa yaklaşmamızı engelliyor. Terör sorununun patronu ise İmralı'da hepimizin gözü önünde süreci yönetiyor. Şöyle düşünelim: MHP lideri Türkiye'nin birliği ve üniter devletin bekası adına başka çare kalmasaydı, Öcalan'la neleri konuşurdu?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA