Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Erdoğan ile Gül "Kötü polis-iyi polis"i mi oynuyorlar?

Türkiye'nin dış siyasetini izleyen yabancı gözlemciler, Amerikan polisiye dizilerindeki "Kötü polis-İyi polis" modelinin Başbakan Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Gül tarafından sahnelendiğini düşünebilirler.
Gerçekten de Başbakan Erdoğan dış siyasete ilişkin söylemlerinde ve özellikle Filistin sorununa dönük yaklaşımlarında, bunlar Türkiye'nin doğrudan meseleleriymiş gibi sert ifadeler kullanıyor.
Buna karşı Cumhurbaşkanı Gül ise tüm konularda, ılımlılığı simgeleyen yaklaşımlar seslendiriyor.
Siyasi kader birliği etmiş bu ikilinin dış politika yüzünden bir yol ayrımının eşiğinde olduklarını düşünmek herhalde pek doğru olmaz.
Ancak bu ikilinin aralarındaki rol paylaşımının olumlu sonuçları da herhalde görmezden gelinemez.
Nitekim İsrailli diplomat-siyasetçi Ayalon'un densizliği sonucu patlayan ve Türkiye-İsrail ilişkilerini kopma noktasına getiren krizi, Başbakan Erdoğan'ın çok sert sözleri ve arkasından Cumhurbaşkanı Gül'ün ültimatomu çözüme ulaştırmıştır.
İsrail'in Cumhurbaşkanı Peres de, Başbakan Netanyahu da işin ciddiyetini böylece anlamışlar ve hem Türkiye'den hem de Büyükelçimizden özür diyen resmi mektup böylece son anda kaleme alınmıştır.
İçerideki gözlemciler Erdoğan-Gül ikilisi arasındaki rol dağılımının pek farkında değil gibi görünmekteler.
Hatta daha önce Gül'ün Cumhurbaşkanı seçilmesini sabote etmeye çalışanlar, şimdi "Keşke Erdoğan da Gül kadar anlayışlı ve ılımlı olsa" tekerlemelerini seslendiriyorlar.

Cezayir'den Filistin'e...

Bu arada Ortadoğu sorunlarına ve özellikle Filistin trajedisine yaklaşımda Başbakan Erdoğan'ın Arap ülkeleri yöneticilerinden bile daha aktif ve daha sert bir tavır takınması da, belirli iç gözlemcilerin eleştirilerine konu olmakta.
Bazıları ise eleştirilerini "Anti semitizm esintili söylemlerle İsrail'den uzaklaşıyoruz" çizgisine oturtmaktalar.
Tabii ki Başbakan Erdoğan İsrail'in Filistin politikasını eleştirirken kullandığı kelimeleri ve kavramları daha özenli biçimde seçse, bu daha doğru olacaktır.
Örneğin "Biz Musevilere karşı tarih boyunca hoşgörülü davrandık" şeklindeki bir ifadenin İsrail'in Filistin politikası eleştirilirken kullanılması yanlıştır. İsrail devleti ile geçmişte Osmanlı'nın şimdi de Türkiye'nin vatandaşları olan Yahudiler karıştırılmamalıdır.
Ama Türkiye'nin mesela "Gazze Trajedisi" konusunda "Bana ne, bu benim meselem değil" demesi de yanlıştır.
Unutmayalım ki mesela Cezayir bağımsızlık savaşı verirken Türkiye hep Fransa'nın sömürgeci politikalarına destek verdi.
Sonra da bu ayıbı unutturmak için defalarca bu ülke halkından özür diledik.
Şimdi de Filistinlilerin can güvenlikleri yok sayılırken ve Birleşmiş Milletler'in de kınadığı İsrail'in baskı siyaseti sürerken, Türkiye geçmişteki ayıplı Cezayir tutumunu tekrar mı etmelidir?
Sonuç olarak "Özür mektubu" ile Türkiye-İsrail ilişkilerinin kopma noktasından döndürülmesi mutluluk vericidir.
Keşke İsrail, Filistin konusundaki BM kararlarına da uysa ve aramızda bu sorun da kalmasa...

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA