Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

İktidarları desteklemek ayıp değildir

Sürekli okuduğum gazetelerden bir tanesi "The New York Times"... Kasımda yapılacak başkanlık seçiminde Başkan Obama'ya hem imzalı hem de imzasız yorumlarla, büyük destek veriyor bu gazete.
Amerika'da kimse gazetenin iktidardaki Başkanı tutmasını ayıplamıyor, yadırgamıyor.
Çünkü çoğulcu demokraside medya organları da, seçmenler gibi bazı siyasi görüşleri destekler, bazılarına da karşı çıkar.
Kimin iktidar olacağına ilişkin nihai kararı seçmen verir.
Bizim coğrafyamızda ise bazılarına göre iktidardaki bir partiyi veya kişiyi desteklemek, adeta kural ve hatta ahlak dışıdır.
Şu anda da durum böyle değil mi?
Takıntılı biçimde Tayyip Erdoğan'ı yerden yere vurmayı günlük uğraş haline getirenler, yine bazıları tarafından "İlkeli" olarak kabul ediliyor.
Açıkçası bu durumu fazla yadırgamıyorum.

Kültür farkı
Demokrasi kültürü bu coğrafyanın yerleşik düşünce tarzına yeni yeni girmeye başladı. Padişahlıktan Cumhuriyete, tek partiden çok partili demokrasiye geçtik ama, iktidarların seçimle değişeceğine dönük inancımız fazla değil.
Çünkü bunun aksini defalarca gördük.
Halkın seçtiği iktidarları "İç tehlike" olarak gören anlayışın yansımalarını konvansiyonel ve postmodern darbeler biçiminde gördük ve yaşadık.
"Resmi ideoloji"
yi ilkokuldan başlayarak ezberlediğimiz için Adnan Menderes de, Turgut Özal da ve şimdi Tayyip Erdoğan da "Rejimin tehdidi" olarak görüldü belirli kesimlerde.

Değişim korkusu
Bu isimlerin devrim niteliğindeki icraatı, Türkiye'de kendilerini kentsoylu olarak gören kesimler tarafından görmezden gelindi.
Türkiye'de nüfusun kentleşmesi, ekonominin ve düşüncenin dünyaya açılması, Anadolu Kaplanları'nın ekonomide ağırlık koymaları, alt ve üst yapının yenilenmesi, çok somut anlamı ile "Çağdaşlaşmak" değil miydi?
Ama ticarette olduğu gibi siyasette de "Serbest rekabet"e yabancıydık.
Cumhuriyet'in devlet eliyle sermaye sınıfı yaratma siyaseti, kamu pastasının küçük bir grup tarafından paylaşılması alışkanlığı biçiminde aktarılmıştı bugüne.
Bu küçük grup kendilerini Türkiye'nin aristokrasisi ve "Cumhuriyet Muhafızları" biçiminde de görmeye başlamışlardı.

Özal'ı sevmediler
Dünyanın en kalitesiz endüstri ürünlerini dünyanın en pahalı fiyatları ile yerli tüketiciye satan "Endüstri Aristokrasisi"ni değişimci siyasetçiler ürkütüyordu.
Bu çerçevede Özal'ın "Serbest kur-Serbest faiz - Sübvansiyonsuz fiyat" ekonomisini yerden yere vurdular.
1990'ların başında Demirel anlayışını yeniden iktidar yaparak, Özal reformlarını rafa kaldırttılar ve Türkiye'nin kayıp yıllarını başlattılar.
Aynı şekilde Çiller'in "Gümrük Birliği" projesini de 28 Şubat darbesine destek vererek buharlaştırmaya çalıştılar.
Bu dönemde uygulanan sabit kur politikasının nasıl bir ekonomik kriz ile sonlandığını ve Amerika'dan gönderilen seçilmemiş bir kişiye ekonominin nasıl teslim edildiğini herhalde hatırlarsınız.

İktidar da desteklenebilir
Bugün Tayyip Erdoğan ve AK Parti, Menderes ile Özal'ın açtığı yolda ilerlemekteler.
Ben bu çizgiyi destekliyorum.
Eğer Erdoğan'ın söylemlerinde benim görüşlerime uymayan noktalar varsa onları eleştiririm. Daha özgürlükçü bir söylemin sahibi olmaları için, kalemimin gücü oranında çaba gösteririm. Ama bu dönemde tabuların buharlaştığını, konuşup tartışmadığımız bir konunun kalmadığını da "Özgürleşme" olarak yorumluyorum.
Gizli ve açık cuntacılara, ideolojik saplantılılara, halkın seçimini küçümseyenlere karşıyım. Başka bir deyişle iktidardaki bir partiyi desteklemek utanılacak bir şey değildir.
Ayrıca başarısız oldukları takdirde seçimle gitmeleri de demokrasinin kaçınılmaz kuralı değil midir?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA