Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Bu bir bilinçsizlik mi yoksa sadece arsızlık mı?

Kemal Tahir anlatmıştı... 1912'deki Balkan savaşı yenilgisi üzerine yüzlerce yıl yaşadığı köyünü terk edip İstanbul'a göç etmek zorunda kalan bir Bulgaristanlı Türk'e bir gazeteci "Bulgarlar sizin köyü nasıl alabildiler" diye soruyor... Köylü de "O gün ben şehre inmiştim" diye cevap veriyor.
Kemal Tahir'e göre bu köylünün cevabını iki şekilde yorumlamak mümkündü... Bir yoruma göre köylünün "Ben o gün şehre inmesem Bulgarlar köyü alamazlardı" demek istediğini varsayabilirsiniz. Ya da bu köylünün Osmanlı'ya karşı oluşturulan uluslararası ittifak konusunda hiçbir bilgisi olamadığı yargısına varabilirsiniz.

Yeni ve eski

Bugüne gelirsek... Yaşanılan büyük değişimin farkında olmayan ama siyasete çok hevesli kesimden bir kişiye "Yeni Türkiye'nin eskisinden farkı nedir" diye sorsaydınız, acaba "Ben Erdoğan'a ve AK Parti'ye duyduğum öfkeden ötürü, yeni ile eskinin farkına pek varamadım" benzeri bir cevap alır mıydınız?
Markar Eseyan Yeni Şafak'taki köşesinde "Köşe yazarlarına pek güvenmeyin" başlığı altında dün şu hatırlatmaları yapmıştı:

Arsızlar
"- CHP'nin gasp ettiği vakıf mallarını iade eden, insanların belki ilk defa kendilerini hem Ermeni/Kürt/Alevi hem de eşit vatandaş hissettikleri bir normalleşme sürecini açan, Dersim için özür dileme, 1915 için taziye yayımlama seviyesine gelmiş bir liderin/partinin, sözlerini cımbızlayıp, çarpıtıp, ondan 'diktatörlük' üretmeyi başaran gözü dönmüş bir kutuplaştırma arsızlığından bana gına geldi... Kerli ferli, kendilerine demokrat, liberal diyen aydınların, dindarlarla eşit olma ihtimalinden hazzedip, ama eşit olmaktan nefret ettikleri için bu arsızlığı normalleştirmelerinden de sıkılmış durumdayım, sizi bilemem."

Markar Eseyan'ın "Arsızlık" olarak nitelediği bu bilinçsizlik, aslında belirli bir kesimin kuşaktan kuşağa aktardığı siyasal davranışların da tekrarı değil mi?

Hep aynı durum

Murat Bardakçı'nın kitaplaştırdığı hatıratında 1913'ün Başbakanı (Sadrazam) Mahmut Şevket Paşa'nın neler yaşadığını dehşet içinde okursunuz. Edirne kapısına dayanan Bulgarlarla ve onların arkasındaki "Düvel-i Muazzama" ile "Edirne'yi verelim ama İstanbul'u kurtaralım" pazarlığı yapılırken, bir yanda şehzadeler (Vahdettin ve Yusuf İzzettin), bir yanda ordudaki birbirlerine rakip İttihatçı subaylar, bir yanda da Kamil Paşa gibi eski kuşak siyasetçiler kavgalarını sürdürürler... Zaten sonunda Mahmut Şevket Paşa öldürülür. Birkaç yıl sonra da Osmanlı Devleti yok olur...
Takılmış plak gibi her gün saplantılarını ve "Arsızlıklar"ını seslendirenlerden Markar Eseyan gibi sizler de bıkmadınız mı? Yoksa hızlı tren, köprüler, oto-yollar, barış açılımı, Cumhurbaşkanlığının vesayet organı olmaktan çıkması, yeni barajlar falan sizi de mi endişelendiriyor?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA