Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKUR TEMSİLCİSİ OKUR TEMSİLCİSİ - YAVUZ BAYDAR

'MİT ve gazeteciler'

Dürüstlük egemen olana kadar bu tartışma bitmez. Ama sorular haklıdır: Gazeteci güvenlik ve istihbarat elemanı gibi çalışabilir mi? Doğrudan devlete hizmet eder mi? Rolümüz nedir?

Son dönemde sık sık gazetecinin mesleki konumu, bağımsızlığı ve toplumsal rolü üzerindeki tartışmalara orasından burasından geri dönüyoruz. Dönmeye de devam edeceğiz. Çünkü, okurların ve izleyicilerin, başka deyişle kamuoyunun nasıl bir gazeteciliğe ihtiyaç duyduğu ile ona sunulan gazeteciliğin durumu arasındaki makas ancak böyle konuşa konuşa kapanabilecek.
Tabii tartışma samimi ve iyi niyetli olduğu sürece.
Çok koldan giden tartışmanın son konularından biri, Türkiye'de gazetecilerin güvenlik ve istihbarat kurumları ile organik bağları olup olmadığı, olduysa bu sistemin nasıl işlediği ile ilgiliydi.
Bu çok önemli bir tartışma, çünkü bir türlü istikrarın yaşanmadığı ülkemizde, medyanın yapıcı mı, yıkıcı mı rol oynadığı konusunda konuşulan, anlatılan çok şey var. Okurlardan buraya ulaşan bazı önemli tepkilere yansıyan şüphelerin bunlardan kaynaklandığını, bir türlü ortadan kalkmadığını da biliyoruz. Güven öyle satışlarla kolayca ölçülecek bir şey değil. Halkın, aldığı haberin niteliğini bilmesi gerek.
Son günlerde MİT'e çalışan gazeteciler tartışmasının kabarması üzerine SABAH köşe yazarı Sevilay Yükselir, bir dönem teşkilatı yönetmiş olan emekli diplomat Sönmez Köksal ile konuşmuş. Ona bu tür bağlantıları veya hizmeti nasıl gördüğünü sormuş.
Köksal'dan aldığı cevap şöyle:
"MİT'e çalışmak kötü bir şey değil. Bu teşkilat bu ülkenin ulusal bütünlüğünü ve güvenliğini korumak ve kollamak misyonu yüklenmiştir. Bu misyona saygı duyan gazetecilerin MİT'e destek atması kadar doğal bir şey olamaz. Tüm demokratik ülkelerde böyledir zaten. Bir meselenin aydınlığa kavuşması, yalan, yanlış bir iş olmaması için MİT'in bir gazeteciye bilgi vermesi ve dahası o meselede doğru yol bulunsun diye yönlendirmesi son derece normal bir tutumdur. Ayrıca bir gazetecinin bir haber hakkında MİT'e bilgi vermesi de doğaldır! Hem zaten MİT ve bazı gazeteciler arasındaki fikir teatisi yani bilgi alışverişi ülkenin çıkarları açısından sağlıklı bir yöntemdir. Bunun yanlış olduğuna dair yapılan tartışmalar da son derece gereksizdir. Benim anlamadığım, MİT kötü bir şey mi ki bazı gazetecilerin ilişkiye girmesi tartışma konusu oluyor. Bilakis MİT bu ülkenin resmi olarak gizli kayıtlarını tutan, 'bölünmez bütünlüğe zarar gelmesin' diye faydalanabileceği tüm kaynakları kullanan ulusal bir kuruluştur. Ve doğrusu şu ki, bu kuruluşun en çok faydalanabileceği insan tipinin başında da gazeteciler gelir!"
Köksal, kendi mesleki perspektifinden, meseleye böyle bakıyor. Ancak, geniş ve esnek bir bakış açısına sahip olduğunu bildiğim, fikirlerine her zaman değer verdiğim için, bu sözleri hayretle karşıladım.
"Misyona saygı duymak", "destek atmak", "MİT ve gazeteciler arasında fikir teatisi", "faydalanılacak insan tipi" ve "gereksiz tartışma" gibi kavramları tek tek ele alıp eleştirmek yerine, bu bakışın yanlışlığı ve gazeteciliğe zararlarına dair kısa bir değerlendirme yapmak isterim.
Totaliter veya otoriter rejimlerle demokrasilerde yaşayan gazeteciler arasında büyük bir fark var. Birincilerde, devlet -örneğin Çin gibi ülkelerde- "kontrol" saplantısıyla hareket eder. Bunun en önemli unsurlarından biri bilgi ve yorumun özgür dolaşımını denetlemektir. Dolayısıyla bu tür ülkelerde basın, otoriter olan yapının bir organı gibi hareket etmeye zorlanır, öyle muamele görür.
Demokrasilerde durum farklı. Hiç hazzetmeseler de, bu yönetimlerde kilit karar noktalarında olanlar -siyaset ve bürokrasi- "dördüncü kuvvet" olarak bağımsız bir yere konumlanmış, çok sesli bir basını benimser, rolüne saygı duyar, en azından tolere eder.
Bizde siyaset ve bürokrasinin mesleğe bakışı ne yazık ki otoriter zihniyete ait bir bakıştır. Pek değişmemiştir. Medya ya "içinden" ("iliştirilmiş" editör ve muhabir ağı üzerinden) ya da "dış baskılarla" (bir dönem ayyuka çıktığı gibi, patronlar üzerinden) daima kontrol altında tutulageldi. Meslek bundan ciddi zarar gördü; ama sanılandan zeki olan kamuoyu bunu fark etti, güven kaybetti.
Demokrasinin oturması için, gazeteciye otoriter bakışın artık iyice terk edilmesi ve mesleği içerden yönlendirme çabalarına son verilmesi gerekir.
Sorumluluk sahibi olmak ile bağımsızlık, gazeteciliğin olmazsa olmazlarıdır.
Mesleğine saygı duyan hiçbir gazeteci, ortada bir neden yokken, MİT gibi önemli bir kuruluşa düşmanlık beslemez. Ama, böyle bir teşkilattan da öteki kurumlar kadar, olduğunca açık ve hesap verebilir olmasını bekler. Kuşkucu ve eleştirel olma hakkını da mahfuz tutar.
Böyle bir kurumla, meşru çerçevede mesleki ilişki bir şeydir; onunla ona hizmet amaçlı, gazetecilik sınırları ötesine geçen ilişki başka bir şeydir ve asla kabul edilemez. İkincisine girildiği anda gazetecilik biter. Geçmişte bunların sarsıcı örneklerinin yaşandığını biliyoruz: Yeraltı örgütleriyle arabuluculuk için görev alan gazetecilerden tutun da, birtakım "kutsal" misyonlar adına dezenformasyon yayan, yalan haber yapan editörlere, meslektaşlarını gün gün rapor eden, onları fişleyip gammazlayanlara kadar, kabarık bir sicil var ortada. Bunlar ortaya her çıkışında, olan gazeteciliğe olmaktadır.
Demokraside kalite, herkesin işini en iyi şekilde yapmasıyla bağlantılı. Tarih bize gösteriyor ki, Doğu Almanya gibi muazzam bir muhbir ve "devletçi basın" ağına sahip ülkeler, üretilen o derin kuşku ve güvensizlik nedeniyle çöktü. Bu nedenle, bırakalım her kurum, her meslek kendi işini düzgün, dürüstçe yapsın. İstihbaratçı ile gazeteci arasında korku ve çıkara değil, birbirine saygıya dayalı, demokratik bir duvar oluşsun.

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA