Türkiye, Batı'nın yörüngesindeki girdaptan kurtuldukça üzerindeki siyasi, askeri ve ekonomik baskılar artmaya başladı. Artmaya da devam edecek. Zira tarihi ve jeo-stratejik misyonunu üstlenmiş bir Türkiye'yi hazmedemiyorlar.
Ne var ki Avrupa ve ABD'nin oluşturduğu Atlantik artık küresel normları belirleme niteliğini kaybediyor. Dünyanın farklı bölgelerinde yeni güç merkezleri kendi kodlarını oluşturuyor.
Batılı sistemin çöküş riski hızlanırken ABD'deki paniğin şiddeti de haliyle yoğunlaşıyor. Paniğin asıl nedeni de ABD'nin Çin, Rusya ve Türkiye'den oluşan yeni küresel eksene müdahale opsiyonunun giderek azalması.
Barack Obama döneminden bu yana 'Pivot Asia/ Asya'da oyun kurma' stratejisi yürüten ABD, ne yaptıysa da Çin'in yayılma politikasını frenleyemedi. 'Tek Kuşak Tek Yol' (BRI) projesiyle Avrasya ve Pasifik başta olmak üzere dört kıta ve üç okyanusta ABD'yi dengelemede önemli mevziler kazanan Pekin, son olarak ABD Başkanı Donald Trump'ın ticaret savaşından da etkilenmedi.
***
Fakat ABD en ağır darbeyi
Rusya'dan aldı. Rusya'nın
2008 Gürcistan savaşı ile başlayan
Kafkasya ve Orta Asya'yı yeniden 'Sovyetleştirme' siyasetine karşı Pentagon'un
Rusofobi dışında geliştirdiği bir strateji göremedik.
Ayrıca
Doğu Avrupa, Balkanlar, Ortadoğu ve Latin Amerika'da da nüfuzunu
artıran Rusya,
1980'lerdeki SSCB gibi ABD'nin en yakın
müttefikleri için bile yeniden
cazibe merkezine dönüştü.
Rusya'nın
Ukrayna, Suriye, Venezuela ve Kuzey Kore krizlerinde elde ettiği başarı
Pekin ile Moskova arasındaki
ilişkileri daha da güçlendirirken
ABD'nin etki alanındaki
Hindistan, Pakistan, Suudi Arabistan, Mısır, Irak ve Afganistan gibi aktörler de
Kremlin ile yeniden yakınlaşmaya
başladı. Dolayısıyla bu saatten
sonra ABD'nin Rusya,
Çin ve Türkiye'yi birbirinden uzaklaştırması
çok zor görünüyor. Nitekim bu üç ülkenin karşı çıkması sonucu ABD
Suriye başta olmak üzere
İran, Kuzey Kore ve Venezuela'da havlu atmak zorunda kaldı.
Irak, Libya, Afganistan, Katar ve Yemen'de ise
ABD'nin başvurduğu
bütün stratejiler
birer birer çöktü.
Deyim yerindeyse
Atlantik dünyası Türkiye, Rusya ve Çin'in blokajı karşısında kilitlenmiş durumda. Amerikan yönetimi ve Avrupa Birliği'nin (AB) bu engeli aşmada Türkiye'yi yanına çekme girişimleri sonuçsuz kaldı.
***
ABD sonrası dünyada çok kutuplu bir küresel sistemin filizlenmesi her açıdan Türkiye'nin
müttefik yelpazesini çeşitlendirmesinin
önünü açtı. Atlantik'in
vesayetini kıran Türkiye son yıllarda
kendi ulusal çıkarlarını önceleyen
bir politika izlemeye başladı.
Ancak Rusya ve Çin ile ilişkilerin ivme kazanması
eski müttefiklerimizi çileden çıkardı.
Gezi ile başlayan süreçten sonra
Mısır'da darbe yapıp Suriye'deki iç savaşı derinleştiren, İhvan yerine DEAŞ'ı öne çıkarıp Kürt-Türk ittifakını bozmaya çalışan ve Rusya ile jet krizini planlayan odaklar en nihayetinde 15 Temmuz'da işgale yeltenerek Türkiye'yi yeniden vesayet altına alma stratejisini devreye soktu. Ancak başaramadılar. Her tezgâh bir bumerang gibi dönüp onları vurdu. Unutmayalım ki emperyal güçler bir asır önce
Osmanlı'nın direnişinden nasıl çekindilerse şimdi de hamle üstünlüğünü ele geçiren Türkiye'nin sergilediği dirençten ve
köklerine dönmek üzere yeniden ayağa kalkmasından dolayı benzer bir panik içindeler.
İşte ABD ve taşeronlarının kimyasını alt üst eden S-400 alımı emperyal merkezdeki bu tarihi travmanın en somut tablosudur.