Türkiye'nin en iyi haber sitesi
NUR ÇİNTAY

Tarsus: Uyuyan Güzel

Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Prof. Mehmed Özkan ve arkeolog Prof. Aslı Özyar ile bölgeyi gezdik, Gözlükule höyüğünün araştırma merkezine ulaşan izini sürdük... Tarihi 9 bin yıl öncesine uzanan Tarsus, masallardaki ‘Uyuyan Güzel’e benziyor. ‘İnanç ve Kültür Turizmi’ adlı yakışıklı prens öptüğü an, derin uykusundan kalkacak...

Geçen hafta Tarsus'ta dolaşırken aklıma çocukken öğrendiğimiz Gezsen Anadolu'yu adlı şarkı geldi. Hani "Sen ne güzel bulursun / Gezsen Anadolu'yu..." diye başlayıp, "Billur ırmakları var / Buzdan kaynakları var / Ne hoş toprakları var / Gezsen Anadolu'yu" diye devam eder...
Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Prof.
Mehmed Özkan ve Tarih Bölümü'nden arkeolog Prof. Aslı Özyar ile şehri gezerken, biraz değiştirerek mırıldandım Modern Folk Üçlüsü'nün de söylediği o şarkıyı:
"Yüksek höyükleri var / Kiliseden devşirme camileri var / Ne hoş kebapları var / Gezsen güzel Tarsus'u..." Niye oradaydık? Bazılarının Adana'ya dahil olduğunu zannettiği ama Mersin'in ilçesi olan Tarsus'a, çok faydalı bir olaya şahitlik etmek üzere gittik:
Kuruluşu 100 yıl önceye uzanan, ancak 1980'lerde ömrünü tamamlamış olan Çiğdemler Çırçır Fabrikası, önce kamulaştırılmış, sonra da kültür merkezi yapılmak üzere Boğaziçi Üniversitesi'ne devredilmişti.
Yıkık dökük bir şekilde teslim alınan binalar, aslına göre restore edildi.
Kültür ve Turizm Bakanı Nabi Avcı ile Kalkınma Bakanı Lütfi Elvan'ın katıldığı törenle de 'Tarsus Gözlükule Kazıları Araştırma Merkezi' olarak resmen faaliyete geçti.
'Alt tarafı bir araştırma merkezi' diyerek dudak bükmeyin çünkü Merkez, yıllardır süren ve daha yıllarca sürecek dallı budaklı bir çabanın sadece görünen yüzü.

KAZI, KADINDAN KADINA GEÇİYOR

Olayın uzak tarihi 9 bin yıl öncesine, yakın tarihi ise 1930'lara uzanıyor. Dünyanın ilk kadın arkeologlarından Hetty Goldman (1881-1972), erken Cumhuriyet yönetiminin yabancılara verdiği üç kazı izninden birini alarak, Gözlükule höyüğünü 1935'te kazmaya başlıyor.
Höyüğü, her katında bir başka medeniyetin oturduğu, depremde çökmüş bir apartman gibi hayal edin. Yerleşim Neolitik çağda başlıyor. Hititler, Roma, Bizans derken Abbasiler bile burayı mesken ediniyor.
Hetty Goldman kazıdan çıkan eserleri kayda geçirip Türk makamlara teslim ediyor. 1939'da II. Dünya Savaşı çıkınca da kazıya son verip ülkesine dönüyor ve hemşirelik yapmaya başlıyor.
Derken yine bir kadın arkeoloğu, Hollandalı Anadolu tarihi uzmanı Machteld Johanna Mellink'i (1917-2006) görüyoruz burada. Son olarak da bayrağı, 2001 yılından itibaren BÜ adına Gözlükule'yi kazmakta olan Prof. Aslı Özyar taşımaya başlıyor.
Prof. Özyar eski arkeologların kazı tarzıyla yenilerin farkını şu benzetmeyle anlatıyor: "Eskiden cerrahlar göğsü keser biçer, açık kalp ameliyatı sonucunda vücutta belirgin izler bırakırlardı. Şimdi ise ameliyatlar küçük bir delikten girilerek yapılmakta... Belki gün gelecek, biz de kazmak yerine, höyükleri özel ışınlarla üç boyutlu olarak inceleyeceğiz." Toparlarsak... Höyükten çıkan kalıntılar, Merkez'de toplanıp sınıflandırılıyor.
Önemli olanlar Tarsus Müzesi'ne teslim edilerek sergileniyor. Kalanı depolanıyor.
Prof. Özyar'ın başkanlığındaki kazılara, sadece bizimkiler değil, dünyanın dört bir yanından gelen arkeoloji öğrencileri de katkıda bulunuyor.
Ancak Merkez, sadece bu iş için restore edilmiş değil. Sergilerin açılacağı, konferansların düzenleneceği bir mekân aynı zamanda... Kütüphanesi de var, yemekhanesi de...

HALK 'KİLİSE CAMİİ' DİYOR
Yazının başında Tarsus'u, 'Uyuyan Güzel'e benzetmemiz boşuna değil. Çünkü Tarsus'un bilhassa Hıristiyanlar için önemi büyük.
Hıristiyanlığın en önemli azizlerinden biri olan ve İncil'de adı geçen Pavlus (Paul) burada doğmuş. MS ilk yüzyılda yapılan, daha sonra yıkılan, ancak Tarsus'un Ortodoks Rum cemaati tarafından 1850'lerde tekrar inşa edilen, şimdilerde anıt müze olan St. Paul Kilisesi ile St. Paul Kuyusu burada yer alıyor.
Tarsus'a gelen Hıristiyan turistler, sadece kiliseleri değil, camileri de geziyor.
Çünkü nasıl tarihte kimi kiliseler pagan tapınakları kullanılarak yapılmışsa, bazı camiler de kiliseden devşirilmiş. Hatta halk arasında 'Kilise Camii' denen bir ibadet yeri (Baytemur Camii) bile var Tarsus'ta.
Öte yandan Roma tarihine meraklı olanlar için de şahane bir yer Tarsus.
Romalı komutan Markus Antonius, o vakitler nehir kenarındaki bir liman kenti olan Tarsus'a gemiyle gelen Mısır Kraliçesi Kleopatra'ya burada âşık oluyor.
Romalıların ne kadar maharetli bir şehirci olduklarını yine burada görebiliyorsunuz.
Kentin göbeğindeki görkemli Roma Yolu elbette çok önemli ama siz asıl kurdukları altyapıyı Tarsuslu gazeteci Oral Çalışlar'ın anılarından dinleyin:
"Çocukluğumuzda (1950'li yıllar) Tarsus'ta kanalizasyon yoktu. Tarsuslular kazdıkları fosseptik çukurlarının nereye gittiğini bilmeden, bir kanalizasyon altyapısı varmış gibi yaşamışlardı.
Sonradan kazılarla ortaya çıkan kanalizasyon yapısı, belli ki kentin pis sularını boşaltmaya binlerce yıldır devam ediyormuş."

İNANÇ, TARİH, GASTRONOMİ
İnanç turizmi için Tarsus. Roma tarihi için Tarsus. Ve geldik gastronomiye:
Tarsus kebabı yemeden, humus tatmadan, havuz ezmesinden yapılan cezerye ile ağzınızı tatlandırıp üstüne de 'kaynar' içmeden Tarsus'tan ayrılmak olmaz.
Mutfakta daha derinleşmek isteyenler topalak, yüzük, tatar çorbalarını deneyip susamlı köfte, etli döğme pilavı, lepe, palıza, sarı kabak kompostosu şeklinde mükellef bir sofraya oturabilir.
Peki ya gelenler nerede kalacak? Aslında gerekli altyapı 1990'ların sonunda kurulmuş. Çok hoş evleri olan eski bir mahalle, aslına uygun restore edilerek turizme hazırlanmış. Şimdi adeta boynu bükük şekilde misafir bekliyor.
Türkiye terör yüzünden bozulan imajını geride bıraktığı gün, şahlanacak yerlerden birisi de Tarsus olacak. Siz en iyisi bir adım öne geçin, havalar fazla ısınmadan, bahar aylarında Tarsus'a uzanın.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA