Türkiye'nin en iyi haber sitesi
EMRE AKÖZ

Hastalıklı bir yazı

Laf arasında, "Grip hastalık değildir, şifadır" cümlesini duyunca kulaklarıma inanamadım. Cumadan beri musallat olan grip dengemi bozmuş olmalıydı. Herhalde yanlış duymuştum.
Hırıltılı bir sesle sordum: "Ne dedin, ne dedin?" Genç muhabir arkadaşım, bütün şirinliğiyle cevap verdi: "Grip hastalık değilmiş, şifa imiş. O yüzden eskiler grip olunca "Şifayı kaptım" derlermiş..."
Böyle dedi, demesine de... Yüzümde, onay yerine, 'şimdi alırım ayağımın altına' ifadesi görünce ekledi: "Yani öyle söylüyorlar..."



Kim diyor bunu? "Bir uzman." Yok yahu! Nasıl oluyormuş?
Cep telefonunu çıkarıp yüklemiş olduğu yazıyı okumaya başladı: "Grip, metabolizmanın, kalp ve beyni tehdit edecek kadar dolması sonucu, kendini temizlemek için, tüm vücudu kontrollü çalıştırmasıdır..."
Hangi uzman? Ne uzmanı? Bu yazıyı nereden buldun? "Ben size WhatsApp'tan atayım" dedi ve gönderdi. Şöyle bir baktım. Eyvah, eyvah! Gripten, sanki hastalık değil de, doğanın bahşettiği bir yaşam merkezi programıymış gibi söz ediyordu.
Efendim, grip "Sahip olduğumuz enerjiyi içeriye çekiyormuş." "Öksürük ve balgamla beyni temizleyip, toksinleri boşaltıyormuş"... Ve daha neler neler.
Arkadaşımızın cep telefonunda taşıdığı... Sağda solda konuyu açınca, birçok başka tanıdığımda da olduğunu fark edeceğim o melun metni okuyunca, insanın altı ayda bir grip olası geliyor. Ha detoks, ha grip...
Bu saçmalığa bir son vermek gerekiyordu!

***

Mustafa Kemal ölebilirdi

"Bak sevgili kardeşim" diye başladım lafa, sakin olmaya çalışarak. "Şimdi sendeki bu yazıya göre, grip olumlu bir şey. Bizi biraz hasta ediyor ama vücudumuzu temizleyip toksinleri defettiği için, ertesinde daha da sağlıklı oluyoruz. Öyle değil mi? Yani korkulacak bir şey yok."
"Evet, yazı öyle diyor."
O halde gel ben sana gerçek gripten söz edeyim. Çoğu insan tam 100 yıl öncesini, yani 1918'i, Birinci Dünya Savaşı'nın sonu olarak bilir. Yani güzel bir sene... Halbuki 1918 sağlık açısından korkunç bir yıldı. Ocak ayında başlayan büyük grip salgını aralık 1920'de son bulmuştu.
Üç yıla yakın süren bu eşi benzeri görülmemiş salgında, 50 ila 100 milyon arasında insan öldü. Sayı tam olarak bilinmiyor çünkü insanın yaşadığı her yere yayılmıştı.



İnsanlık tarihinde bilinen en büyük doğal felaket budur. İspanya ile alakası olmamasına rağmen, İspanyol Gribi adı takılmıştı.
Grip tabii ki bizi de etkiledi. Aksi mümkün mü? Mütareke dönemi. İngiliz, Fransızlar, Yunan ve İtalyanların işgali altındayız... Devrimden kaçıp gelen Beyaz Ruslar da cabası.
Hatta Mustafa Kemal de 1919'da bu gribe yakalanmış, ancak atlatmıştı. Düşünsene, belki de Kurtuluş Savaşı olmayacaktı. Veya biz bugün Atatürk yerine Kazım Karabekir Paşa'nın heykellerini dikmiş olacaktık. Kim bilir?
Şimdi söyle bakalım: Bir dünya savaşından daha fazla insanın canını, tek bir salgınla almış...
Günümüzde tıp, 100 yıl öncesine kıyasla fersah fersah ilerlemişken bile her yıl 650 bine yakın insanı öldüren... 2015'te 57 vatandaşımızı toprağa göndermiş bir hastalık için... "Şifadır" denebilir mi? Annen, baban, arkadaşın ağır grip olsa, "Korkmayın şifadır" mı dersin, yoksa hastaneye mi götürürsün?
Ben bunları söylerken mahcup bir hali vardı genç arkadaşımın... "Hiç böyle düşünmemiştim" dedi.
Peki, o fevkalade yanıltıcı, lanet olası metni telefonundan sildi mi? Hiç emin değilim. Merak edene gönderiyordur. Bir salgın gibi!

***

Aşı olmalısın!

Bir de 'Grip aşısı olmalı mı, olmamalı mı?' tartışması var ki bu da son derece yanıltıcı. Basitçe anlatayım...
Önce grip aşısı nasıl hazırlanıyor ona bakalım. Dünya Sağlık Teşkilatı (WHO) gezegenimizin dört bir yanından kendisine akan verileri değerlendirerek, her yıl salgın hale gelmesi muhtemel üç grip virüsünü belirliyor. Buna göre aşılar hazırlanıyor. Ve sonbaharda yapılıyor.
Bazı insanlar "Aşı oldum, yine de gribe yakalandım" diyor ya... Doğrudur. Çünkü WHO'nunki de nihayetinde bir tahmin. Dördüncü veya beşinci bir grip virüsü hızla evrim geçirerek, bir bölgede (mesela Türkiye'de) etkin olabiliyor.
Ben üç yıldır grip olmuyordum. Bu sene yakalandım. Virüs arkadaşın aşamalı saldırı planı şöyleydi: Öksürükle başlayıp ciğerlerimi acıtırken, her gün yeni bir özellik ekledi: Önce halsizlik... Ardından terleme... O arada bilhassa şakaklarda baş ağrısı... Sonra burnumu akıttı da akıttı... En sonunda da sesimi kıstı, hırıl hırıl konuşmaya başladım.
Şimdiye kadar grip aşısı olmamıştım. Önümüzdeki sonbahar mutlaka olacağım. Çünkü ne yaparsan yap, yaşlandıkça vücut direnci azalıyor, bağışıklık sistemi güç kaybediyor.
Şunu unutmayın: Gribin ilacı henüz bulunmadı. Antibiyotik filan kullanmaya kalkmayın, bir işe yaramaz. Antibiyotikler mikropları öldürür, virüsleri değil.
Kocakarı ilaçlarına güvenmeyin. Aşı olmanıza rağmen yine de yakalanırsanız... Dinlenin, vitaminlerle ve diğer bazı takviye ilaçlarla vücudunuzu dinç tutmaya çalışın, terleyeceğiniz için su, ıhlamur filan için. Öksürük engelleyici şurup ve hap içebilirsiniz. Eğer durumunuz ağırlaşırsa, kimseyi dinelemeyin, hastaneye koşun.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA