Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SEDA DİKER

Ah şu anneler!

Entelektüel, uzun boylu, gösterişli, manken gibi bir kadındı. Ama bir o kadar da yıpranmış ve dayanıksız. Sinirleri hep bozuktu. Ne zaman ağlayacağı hiç belli olmuyordu. Artık kendi başına sokağa çıkmak bile istemiyordu. Birileri kolundan tutup zorlarsa, arkadaşlarıyla buluşuyordu. Bana arkadaşları zorla getirdi. Koltuğa oturduğunda her şeyden şikâyet ediyordu. Kendisine, onu en çok neyin üzdüğünü ve eğer özgür olsaydı ne yapmak isteyeceğini sordum. Kısaca "Evlenmek isterdim. Ama erkek arkadaşım yanaşmadı. Yaşım da geçiyor. Erkekler artık genç kızlara takılıyor. Kimse beni almaz," dedi. Birlikte çalışmaya başladık. Hayatı boyunca çok ilişkisi olmuştu. Genç bir kızken hayatı hafife alabiliyordu. Fakat yine de hep serseri ruhlu erkekleri çekmişti hayatına. Hiç hoş değildi tecrübeleri. Birkaç kez sırılsıklam âşık olduğunu hissetmişti ama adamlar onu terk edivermişti. Nedenini sordum. Omuzlarını silkerek dedi ki: "Hiçbiri evlilik sorumluluğu alabilecek ya da ciddi bir ilişki sürdürebilecek erkekler değildi. Bazıları çok canımı yaktı ama artık geçti. İstemiyorum." Günler geçti, biz çalıştık. Sonunda derinlerde bir yerde kalmış cümleyi bulabildik. Trans altında ağlayarak anlattı: "Annem, babam öldükten sonra hayatta bana tutunmaya başladı. Onu asla yalnız bırakamam. Kendi başına sokağa bile çıkamaz o. Ben çıktığımda da arkamdan beni suçlu ya da huzursuz hissettirecek şeyler söyler muhakkak. Ben evlenirsem o çok mutsuz olur. O bizi büyütebilmek için bir daha evlenmedi. Şimdi ben evlenerek onu yalnız bırakamam." Bilinçaltı, evlenmeyecek adamlara âşık olmuştu çünkü içsel kararı evlenmemekti. Ne yazık ki bazı anneler çocuklarını eş yerine koyabiliyor. Bu tür örnekleri özellikle Türkiye'de çok görüyoruz. Toplumumuzda sanki çok normalmiş gibi karşılanıyor. Anne babalar, tek kaldıktan sonra çocuklarının üzerine çok fazla beklenti yüklüyor. Erken yaşta eşini kaybetmiş ve hayatta ne yapacağını bilmez durumdaki bir anne, bazen çocuğunun omuzlarına kendi taşıyamadığı yükleri yüklemeye çalışabiliyor. Üstelik bunu sadece kız çocuklarına değil, oğullarına da yapıyorlar. Kendilerini adeta isteyerek bağımlı kılıyorlar. Siz hiç 40 yaşındaki oğlunu bir akşam telefonla arayan, cevap alamadığında gece boyu numarasını çevirmeye devam eden, yakın akrabalara haber veren ve ertesi gün oğlu onu geri aradığında, sitem ederek ne kadar korkup, sağlığından endişe ettiğini söyleyip duran birini gördünüz mü? Yapmayın... 40 yaşındaki koskoca adam bir akşam telefonunu açmadı diye, gece uyuyamayıp sağlığından endişe etmezsiniz. Hele o adamın bir sevgilisi varsa... Ya da 35 yaşındaki genç bir kadına, işi gereği evden dışarı çıkarken "Sen yokken bana ne olacak?" diye sormazsınız. Kızının yanındaki erkeklere kulp bulan, oğlunu paylaşamayan, kendi istedikleri kişileri empoze etmeye çalışanlar... Lütfen yapmayın... Eşleri vefat eden hanımlar... Çocuklarımızdan, gidenin rolünü oynamasını, boşlukları doldurmasını bekleyemeyiz. Onlar sadece evlatlık görevi yapabilir, o kadar. Sizin için hayatlarını kurban edemezler. Onların kişisel hayatlarının da sınırı var. Oraya girmemeliyiz. Kurban Bayramı geliyor. Kurban öyküsünü bilmeyen yoktur. Hz. İbrahim kendi oğlunu Allah yolunda ilerleyebilmek adına kurban etmeye kalkıştığında, Yüce Yaradan razı gelmemiş, onun yerine bir koç kurban etmesini istemiştir. Belki de Kurban Bayramı'nın ardında hepimize verilmiş en büyük mesaj, hiç kimsenin hayatta kurban olmadığıdır. Kaderin kurbanı bile. Gelin bu anlayışımızı değiştirelim. Evlatlarımıza vicdan azabı çektirerek bir şeyler yaptırmaya çalışmayalım. Sonuç ortada... Annelerini eşleri gibi hissettiklerinde, evlenemiyorlar.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA