Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SEDA DİKER

Kalplerdeki boşluğun nedenleri çocuklukta

Eş ya da sevgililerinden yeterince duygusal yakınlık görmediklerini düşünen kadınların, önce babalarıyla yüzleşmeleri gerekir

Kadın değişik bir kadındı.
Biraz uçuk, biraz otantik, biraz havai. Ama bir o kadar da sorumluluklarını bilen, kariyer sahibi, toplumda saygın bir yer edinmiş. Evleneli 10 yıl olmuştu, iki çocuğu vardı. Ailece görüştükleri dostları, bankada kendilerini güvende hissedecek kadar paraları, her yıl gittikleri seyahatleri, ona kendisini iyi hissettiriyordu.
Ya da o öyle düşünüyordu.
Dışarıdan bakıldığında her şey olması gerektiği gibi ve normaldi. Mutlu ve örnek gösterilen bir çifttiler.
Günün birinde bir deprem oldu. Kadın bir erkeğe âşık oldu. Onu kafasına taktı.
Çok önemsedi. Görüşmeye başladılar.
Aralarında çok da önemli şeyler yaşanamadı.
Çünkü bir türlü duygularını birbirlerine anlatmıyorlardı. Hep bir tutukluk vardı. Ara sıra buluştuklarında, her şey yolundaydı belki, ama birbirlerini görmedikleri zaman araya uzun ve derin sessizlikler giriyordu.
O derin sessizlikler, kadına kendisini kötü hissettiriyordu.
Nedendi peki? Kendi kocası da yeterince ilgili davranmıyordu ki. Anlayamıyordu. Sanki yeryüzündeki bütün erkekler, aynı gibiydi.
Gündüzleri kendini idare ediyordu, ama gece olduğunda, herkes uyurken o uyuyamıyordu.
O, sessiz kalmaya çalışarak ağlıyordu.
Kalbinde kocaman bir boşluk vardı. Bundan kurtuluşu yok gibiydi. Âşık olduğu adamla her görüşmesinde kendini yeniden tepelere çıkmış uçarken buluyor, ama sonra yeniden karanlık kuyulara iniyordu.
Bir gün bana geldi ve gözyaşları içinde dedi ki: "Seda Hanım, bu kez öylesine derine indim ki, bir daha ışığı asla yakalayamamaktan korkuyorum. Sanki yaşamaktan vazgeçiyorum."
Buzdağının üstü nasıl görünüyor sizce?
Evli ama günahkar bir kadın. Cezasını çekiyor, belki de bunca acıyı çekerek... Zaten eğer kendi acı çekmezse, toplum ona cezasını verir.
Yargılanır. Taşlanır. Dedikodusu yapılır.

YANLIŞ İLİŞKİLER, TEKRARLANIR
Oysa yüreğindeki koskoca boşluk, ona bunca duyguyu yaşatıp, hata yaptırıyor. Buna kimse bakmıyor. Bazı şeyler, cezalandırılarak engellense bile, yaraları iyileştiremediği için o kadının başına yine aynı olaylar gelecek. Yeniden bu kez, başka bir adam için bunları yaşayacak.
Belki de toplum olarak öğrenmemiz gereken de budur: Hemen yargılayıp, cezalandırmadan önce sebebi anlamak, oradaki yaraları kapatmak...
Güzel bir topraklama sonucunda, kadın önce âşık olduğu adama öfkesini çıkartıp temizledi. "Beni neden aramıyorsun? Neden duygularını anlatmıyorsun? Sana ihtiyacım var. Neden bütün erkekler böyle?" diye topraklama akıp giderken, tıpkı bir soğan kabuğu gibi, derinlerden bambaşka yaralar çıkmaya başladı. Kadın babasına öfkeliydi aslında. Kocasını da babası gibi konuşmayan, duygularını anlatmayan biri olarak seçmişti ve bunun farkında bile değildi.
Topraklama devam ederken, soğan kabuğunun altından bir başka gerçek çıktı.
Kadın aslında kendine öfkeliydi. Zayıf ve güçsüz adamlarla, duygularını konuşmadan yaşamaya kendini mahkum etmişti. Oysa kendi ruhu, çok daha zengin ve büyüktü. Artık ruhu özgür kalmak istiyordu. Ve âşık olduğunu zannettiği adam sadece bunu kendisine yansıtacak bir aynadan ibaretti.
Nasıl bir duygu çalışması yaptığınızın hiçbir önemi yok. İster dua edin, ister kendi kendinize yazı yazın, ister bir danışmana anlatın. Önemli olan, çok derindeki gerçek sıkıntıyı fark etmek ve içsel kararlar alarak bunları hayata geçirebilmek.
Kadın önce kocasını ruhen özgür bıraktı.
Ona, ruhunu kendisi için küçük ve yetersiz bulduğu halde onunla kalmayacağını, kendisini suçlamaktan da vazgeçtiğini söyledi.
Ama içinden, onun yüzüne değil.

'BENİM GÜZEL KIZIM, SENİ SEVİYORUM'
Sonra gitti babasının evine ve babasına onu ne kadar çok sevdiğini söyledi. Ne kadar ilginç ki, babası ona karşılık verdi. Babası ilk kez konuştu. "Benim güzel kızım, sen benim için dünyadaki en sevdiğim varlıksın, iyi ki bana geldin beni çok mutlu ettin," dedi.
Ve kadın babasının aslında ne kadar güçlü olduğunu, sadece bakış açısının yanlış olduğunu gördü. Aslında o baba, kızı duygusunu belli etmese bile hep sessizce orada durmuştu zaten. Kadının kalbindeki acı, aniden yok oldu. Uça uça eve döndü.
Yolda dönerken, âşık olduğu adamın aslında o kadar da önemli olmadığını fark ediverdi. Ne tuhaftı hayat. Belki de sadece babasından alamadığını sandıkları için oluşmuş acı ve boşluk, onu bu adama tutsak etmişti. Birden kendini özgür hissetti.
Eve döndüğünde ise kocası kendisine beklenmedik bir ilgi göstermeye başladı.
Bütün bunlar neden mi yaşandı? Çünkü kadın kendisine verilen sevgi ve ilginin kısıtlı olduğuna inanmıştı. Önemli olan kimden vazgeçtiğimiz değil. Bazen vazgeçtiklerimiz, bize daha kuvvetli dönüyor.
Mühim olan, bizim hangi duyguyla kendimizi almak istediklerimize kapattığımız ve bunu çözdüğümüzde de mucizelerin geleceğine inanmak.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA