Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ATİLLA DORSAY

Tiyatro sanatı kökten değişiyor

Antik Yunan sayesinde sanatların en eskisi sayılan tiyatro, 21. yüzyılda kökten bir değişime uğruyor. Belki ana öğe dışında, sanatçıyı seyirciyle dolaysız olarak karşı karşıya getirmek ve yazarının düşünce, görüş, mesaj veya bildirisini ayni mekânda birlikte olmanın getirdiği doğallık ve gerçeklik atmosferi içinde vermek...
Bunun uzantısı olarak, özellikle İstanbul da artık bir genç tiyatrolar cenneti. Gün geçmiyor ki Beyoğlu, Cihangir, Kadıköy vb. semtlerde küçük oda tiyatroları açılmasın, bir araya gelen genç meraklılar yeni bir trup kurmasın ve yeni oyunlar sergilemesin... Daha genç olsam ve daha çok vaktim olsa, kenti turlamak ve o yeni salonlarda yeni zevkler tatmak isterdim.
Allahtan bilip alıştığımız mekânlar da bu oyunları yineliyorlar. Örneğin ENKA'nın 25. yılını kutlayan Kültür -Sanat Buluşmaları gibi. Ve biz de kurumun İstinye'deki mevsimine göre açık/ kapalı salonlarında, kaçırdığımız oyunları yakalayabiliyoruz.
İşte ikisi. DOT'un yeni oyunu Sarı Ay'la açılışı yaptık. İngiliz yazarı David Greig'in ilginç metni, ikisi kız dört genç insan arasında geçen çağdaş bir öykü anlatıyor. İskoç kırsalının düzen- dışı özgür ve isyancı insanları, iki çok genç beden arasında birden filizlenen bir tutku, bir baba arayışı. Bir tür modern Bonnie ve Clyde öyküsü
Ama çarpıcı olan, oyunun biçimi. Sürekli hem konuşan, hem de broşürde dendiği gibi 'bedensel bir dil' kullanan genç ve alabildiğine enerjik oyuncular. Öylesine yoruluyorlar ki, sadece 70 dakika süren oyun bittiğinde biz de o yorgunluğu hissediyoruz!.. Oyuncudan çok şey talep eden ve sanki onu tüketen yeni bir anlayış bu. Ama o gençler şikâyet etmiyorsa, bize söz düşer mi? Çevirmen -yönetmen Pınar Töre, oyuncular Gizem Erdem, İbrahim Selim, Kaan Turgut ve Su Olgaç anılmayı, oyunsa görülmeyi hak ediyor. ENKA'nın mekânına çepeçevre koltuklar eklenerek yaratılan sanki 'ring havası'nı ise çok hoş buldum.
Birkaç akşam sonra ise Semaver Kumpanya'dan İngiliz yazarı Howard Barker'in Bir İnfazın Portresi'ni izliyoruz. Normal haline dönmüş salonda... Bu biraz daha klasik, ama yine çarpıcı bir oyun. Bol ahşap ve ip kullanılarak upuzun bir gemi güvertesi gibi önümüzde uzanan sahnede, 16. yüzyılın Venedik sarayı canlanıyor. 1571'de Osmanlı donanmasının bozgunuyla sonuçlanan İnebahtı savaşının ertesinde, saray kadın ressam Galactica'ya zaferi simgeleyen bir büyük fresk ısmarlıyor. Askeri zaferlere inanmayan, savaş -karşıtı barışçı Galactica duraksıyor. Ama elinden geleni de yapmaya çalışıyor.
Bu tarihsel ortam, dönemin Osmanlı -Venedik (ya da İslam -Hıristiyan) çatışmasından çok, daha modern kavramlara yelken açıyor. Sanatçı -iktidar mücadelesi, sanatçının özgürlüğü, kardinalin baskıcı kimliğinde ortaya çıkan dinsel bağnazlık... İşin içine sponsorluk, katalog vb. modern kavramlar ve estetik bir erotizm dozu da katılıyor. Sevgili Işıl Kasapoğlu'nun ilk yönetmenliğini yapan kızı Zeynep Su Kasapoğlu ve de etrafındaki tam 12 oyuncunun ortasında yıldız gibi parlayan baş oyuncu Sibel Altan, bunu kaçırılmaması gereken bir şölene dönüştürüyorlar.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA