Wikileaks sanal rüzgarının bütün dünyayı sarstığı ortamda milyarlarca insanın Google'da yaptığı arama sonuçları ilgimi çekti. İnternet kullanıcılarının 2010 yılı boyunca Google'da yaptığı milyarlarca aramayı topluca ele alan Zeitgeist'in açıkladığı 12 kategori içinde "Haberler" klasmanında Beşiktaş dünya ikincisi. Haiti felaketinin hemen arkasında, Şili'deki maden göçüğünün üstünde 2. sırada Beşiktaş var. Buraya kadar her şey güzel ve gurur verici. Ancak ortada ters giden bir şeyler var!
Dünya markası olma konusunda önemli adımlar atan Beşiktaş'ın, bilinirliğini doğru markalaşma politikalarıyla desteklemesi gerek. Çünkü son dönemde markayı yükselten değil yaralayan hareketler görüyoruz.
Tribünün sevilen liderine arkadaş kurşunu sıkılıyor. 5-10 tane kendini bilmez çıkıp topu topu 2 dakika süren bir kavgada Beşiktaş'ın imajına bıçak saplıyor. Olayların tarafı Bursaspor 7 yıldır Beşiktaş'ın büyüklüğünden ve imajından besleniyor. TFF 2 maçlık cezayla faturayı yine Beşiktaş'ın kesiyor.
Beşiktaş'ın markası, karizması sadece saha dışında mı çiziliyor?

GUTİ'Yİ BU KEZ ANLAYAMADIM
Fatih Tekke gibi bir dünya yıldızını yönetemeyen Schuster'in dün gece Eskişehir'de olanları anlatması gerekmiyor mu? Ne o lideri, müstakbel kaptanı Guti'nin hali? Alkol alıp ehliyetini polise kaptırmasına bulduğu mazereti anladık da çift sarıdan kırmızıyı görüp takımını yalnız bırakmasını anlayamadık. Beşiktaş o an teslim bayrağını çekti. Maçın kırılma anı da buydu.
Cezalı Guti erkenden İspanya'ya tatile giderse şunun altını çizeceğim; "Schuster ve yönetim, getirdikleri yıldızları ve oluşturmaya başladıkları dünya markası Beşiktaş'ı yönetemiyor!"
Mesele Eskişehir'i yenme ya da yenilme meselesi değil. Cenk'in iyi, orta sahanın kötü oynaması meselesi hiç değil. Buradaki derinlik ve incelik şu: "Yıldızlara tanınan ayrıcalıklarla takım içi adalet duygusunu sarsarsanız, kenetlenmiş ve başarılı bir takım kuramazsınız."