Türkiye'nin en iyi haber sitesi
YÜKSEL AYTUĞ

Bir "Nefes" sıhhat gibi...

En saygın sinema eleştirmenlerinin puan verdiği internet sitesinde "Nefes", dünyanın En İyi Savaş Filmi seçilmiş. Bence büyük hata... "Nefes" dünyanın en iyi savaş filmi değil, "dünyanın en iyi savaş karşıtı filmi" seçilmeli... Henüz filmin etkisinden kurtulmuş değilim. Karabal Sınır Karakolu'nda sanki ben de vurulmuş gibiyim. Dışarıdan bakıldığında yaram berem yok. Ama içime içime kanıyorum... Ne kadar yıkansam da üzerime sinen yanık et ve barut kokusundan arınamıyorum. (Bu duyguyu en son, tıfıl bir muhabirken, patlama sonrası girdiğim sinagogda yaşamıştım. O koku, sanki aylarca burun deliklerime yapışıp, kalmıştı.) Ama beni sarsan, sadece filmin yarattığı "gerçeklik" duygusu değil. "Nefes", savaşların içinde unutulan "insanı" anlatıyor. Bizler haber bültenlerinde bayrağa sarılı tabutları görüyoruz sadece. .. (Filmde şehit haberinin süresini tutuyor karakoldaki asker. Tam 57 saniye. Sonra magazin haberleriyle devam ediyor bülten...) Film ise o tabutun MR'ını çekiyor adeta... Ölenin bir "sayı" değil, bir "insan" olduğunu, yarım kalmışlıkları, boşa düşmüşlükleri, insana kıymanın anlamsızlığını tane tane anlatıyor... Evet, hamasi nutuklara bayılanları üzecek, incitecek ya da tatmin etmeyecek görüntüler çoğunlukta. Filmi "fazla ortadan" baktığı için eleştirenler de olabilir. "Kadın karşıtı" bulanlara ise hiç katılmıyorum. Yaralı olarak karakola getirilen kadın teröristin gözlerindeki feminen korkunun zaman zaman kadınsı bir ihtirasa dönüştüğünü göremeyenlere, final sahnesindeki subay eşinin yaşadığı duygu fırtınasını algılayamayanlara sadece üzülürüm. Filmi "militarist" bulanları ise "uzaylı" kategorisine koyabilirim ancak. Askerin ölüm kusan bir robot olmadığını, sevebilen, üzülebilen, zaaflara kapılabilen, en acımasız şartlar altında bile vicdanının sesini dinleyebilen bir "insan" olduğunu anlatan ve nihayetinde baş karakterinin ağzından "Savaşta ya katilsindir, ya mağdur. Ortası günahtır" diyerek, her savaşın mağlubunun "insan" olduğunun altını çizen bir film, nasıl "militarist" olabilir ki? Yüzbaşının her cümlesi boşlukta sallanan bir ampul gibi beynime asılı kaldı: "Bitmeyen savaş yoktur" diyordu yüzbaşı, "Her savaşın bir sonu vardır. Sonunda ya nefes alırsın, ya verirsin..." İşte bu kadar basit!.. Uluslararası politikalar, milli çıkarlar, stratejiler, haritalar üzerinde satranç oynamalar, açılım, kaçılım, ortalara saçılım... Hepsinin sonu, aynı basit gerçekliğe çıkıyor: Sen "nefes" alabiliyor musun? Ondan haber ver...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA