Türkiye'nin en iyi haber sitesi
YÜKSEL AYTUĞ

Denizler altında 20 bin öykü

Dilimde tüy bitmişti, "Çağdaş Dede Korkut Sunay Akın'ın enfes sahne gösterisini ekrana taşıyacak, onun ağzından muhteşem öyküleri dinleyeceğimiz bir TV programı niye yapılmıyor?" demekten... Sonunda TurkMax'çılar "potansiyelin" farkına vardı ve Sunay Usta'yı ekrana sürdü. Program boyunca kâh güldüm, kâh hüzünlendim. Sunay Usta, doğuştan gelen teatral yeteneğini (Film ve dizi yönetmenleri uyumayın!) ortaya koyarak denizaltı öykülerini öyle bir ruhla canlandırdı ki, bir ara evde oksijen tüpü aradım! Dumlupınar denizaltısı ile denizin 90 metre altında "ebedi istirahate" çekilen bir aşk... Ve eski adıyla "tahtelbahir", bugünkü ismiyle "denizaltı" subaylığı yapmış ünlüler... Zati Sungur'u mu istersiniz, Hulusi Kentmen'i mi? Melih Cevdet Anday'ın ünlü "Yağmur" şiirinde annesini hüzünlendiren o bahriyelinin, Almanya'ya denizaltı getirmeye giderken bir gemi kazasında şehit olan denizaltıcı kardeşi olduğunu kim biliyordu Allah aşkına? Ya Hamiyet Yüceses'in o her dinleyişte yeniden yüreğimizi titreten "Makber" şarkısının, 1942'de Atılay denizaltısında şehit olan eşi Fethi Yüceses için yazıldığını? "Her yer karanlık, pür nur o mevki..." Sonra deniz seviyesinin üzerine çıktı üstat... İki Altan Erbulak hikayesi anlattı ki birbirinden şahane. Ufak tefek adam, Galatasaray-Fenerbahçe derbisine girebilmek için Şeref Tribünü girişindeki görevliye bir kart uzatmış. İçeriye hiç kimseyi almayan görevli, kartın üzerinde yazan "Kart hamili yakinimdir, Altan Erbulak" ibaresini görünce, adamı hemen içeri buyur edip, Vali'nin yanına oturtmuş. Ama içeriye giren o ufak tefek adam, Altan Erbulak'ın ta kendisiymiş. Zira sezonun ilk yarısında derbiyi izlemek için geldiğinde kapıdaki aynı görevliye kendini "Ben Altan Erbulak'ım" diye tanıtıca, adam 1.61'lik Erbulak'a bakıp, "Dalga mı geçiyorsun? Koca Altan Erbulak sen olabilir misin? Haydi defol buradan" deyip, onu kovmuş. Ve böylece Erbulak, "kendi kartviziti ile kendine torpil yapan ilk ünlü olarak" tarihe geçmiş! Ve ikinci öykü... Kadri Binbaşı'nın minik oğlu, her sabah okula gitmeden önce komşu evdeki arkadaşını da yanına alır ve Çankaya sırtlarında beklermiş. Çünkü Atatürk'ün her sabah Çankaya Köşkü'nden çıkıp, TBMM'ye yürüyerek gittiğini, o sırada yol kenarına dizilen halkla sohbet ettiğini, onların sorunlarını dinlediğini bilirmiş. Bizim iki afacan her sabah Atatürk önlerinden geçerken başlarını öne eğerek Paşa'yı selamlarlarmış. Bu nedenledir ki, Atatürk'ü yakından hiç görememişler. Çünkü onlar saygı ile eğdikleri başlarını kaldırdıklarında Atatürk çoktan önlerinden geçip, gitmiş olurmuş. Bir gün arkadaşı hastalanınca, bizimki Ata'yı selamlamaya tek başına gitmiş. Yine başı öne eğik beklerken, Atatürk'ün sesini duymuş: "Ne o oğlum? Sarı neden gelmedi bugün?" Paşa'nın "Sarı" dediği, bizimkinin sarı saçlı arkadaşı... Ufaklık, kekeleyerek yanıt vermiş: "E, şey, o bugün hasta. Yarın huzurunuzda olur Paşam." Meğer Atatürk oradan her geçişinde miniklerin selamına karşılık verir ama onların başı öne eğik olduğu için bu selamı görmezlermiş! Kadri Binbaşı'nın oğlu kim miymiş? Altan Erbulak. Nefesine sağlık Usta... Haftaya cumartesi akşamı 20.45'te yine TurkMax ekranı başında, "gözlerim açık" selamdayım...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA