Türkiye'nin en iyi haber sitesi
YÜKSEL AYTUĞ

Karantinada ünlü olmak ne zormuş!

Hem sahnelerden, setlerden, alkışlardan, kameralardan, gece hayatından uzak kalacaksın, hem de evde olmana rağmen her daim güzel ve bakımlı olacaksın. Ünlüler için karantina günleri iki kat zor vallahi... (!)

EVE ÖZEL KUAFÖR
Malum, ünlülerimiz şimdilerde ev yapımı videolarla şöhretlerini taze tutma, unutulmama peşindeler. Kimi en mahrem ev halini paylaşıyor, kimi sosyal medya üzerinden konser veriyor. Gelin görün ki hayranlarının karşısına bakımlı çıkabilmek için alışık oldukları 'lojistik destekten' mahrumlar. Kuaförler, güzellik salonları, estetikçiler, botoksçular filan kapalı. Kimi tüm tehlikeyi göze alıp, üstelik 2 bin lira bayılıp evine özel kuaför çağırıyor, kimi çareyi peruk takmakta buluyor, kimi gelen dip boyasını kendi yapmak zorunda kalıyor. Aralarında Saba Tümer gibi tuvalet kağıdından bigudi, balyaj kiti filan yapana bile rastladım.
Bu arada ünlülerin birbiri ardına verdikleri ve internet üzerinden paylaştıkları ev konserlerini de kaçırmamaya çalışıyorum. Size de tavsiye ederim. Çünkü bu sayede kimin gerçek 'ses sanatçısı' kimin 'şarkıcı' olduğu ortaya çıkıyor. Hiçbir efekt, stüdyo müdahalesi ve ses düzeni avantajı olmadan 'çıplak sesle' verilen bu konserler adeta turnusol kağıdı işlevi görüyor. Dinleyince kimi zaman "Ay ben yıllardır bunu mu dinliyormuşum?" diye hayal kırıklığına uğradıklarınız da oluyor, "Yahu ben bu şahane sesi nasıl daha önce keşfetmemişim?" dedikleriniz de...
Kral ve kraliçeleri 'çıplak' görmek isteyenler buyursun ev yapımı internet konserlerine...

Ayhan Sicimoğlu'nun kolunda turlamak
BeIn İz TV'de Ayhan Sicimoğlu'nun hazırlayıp sunduğu gezi programı Limonata'yı ne zaman izlesem içimi bir huzur, bir dinginlik kaplıyordu zaten. Şu ev hapis günlerinde Limonata'ya dört elle sarıldım.
Perşembe günü kanalları dolaşırken rastladım Ayhan Sicimoğlu'nun Limonata'sına.
(Programın ismi bile insanı ferahlatmıyor mu?) Ailemizin seyyahı bu kez İtalya'nın tarih ve kültür başkentlerinden Spoleto kentini tanıtıyordu. Hiç tereddüt etmeden kumanda aletimi sehpaya bırakıp, girdim Ayhan Sicimoğlu'nun koluna ve onunla birlikte şehri turlamaya başladım. Tarihi kaleyi gezdim, dar sokaklardaki sayıları giderek azalan kasap ve manavlarda alışveriş yaptım.
Sonra enfes dondurmadan tattım Sicimoğlu ile birlikte. Kentteki festivalin son gününe göz attım.
Program ne zaman çekilmişti bilmiyorum. Güneşli, harika bir yaz günüydü. İnsanlar neşe içinde sokakları doldurmuştu. Hem kendi halkıma hem de şimdilerde hastane koridorlarında can çekişen İtalyanlara dualar döküldü dilimden...


Ne yaptın Serdar Ortaç?
Serdar Ortaç hafta içinde çok özel bir anını paylaştı. MS hastası olan ünlü sanatçı, hem kontrol hem de koronavirüs testi yaptırmak için hastaneye gitmişti. Tam doktorunun odasına girmek üzereyken, cep telefonunu yardımcısına uzattı. Dedi ki, "Pelin Abla sana güvenebilir miyim? Bak bütün bestelerim bu cep telefonunda. Ölürsem satarsın hepsini..."
Yahu benim bildiğim en ucuz Serdar Ortaç bestesi 10 bin dolardan kapışılıyor. Bu kadar büyük bir hazine, kaybolması her an muhtemel bir cep telefonunda saklanır mı? Ben olsam bir flash belleğe aktarıp, bankada kiralayacağım kasada tutardım.
Serdar kardeşim bu sözleriyle kötü niyetlilerin aklını çeleceğini de düşünmüyor anlaşılan.
Eminim tüm hırsız ve kapkaççıların hayalini şu günlerde Serdar'ın telefonunu çalmak süslüyordur!

Yine bulamadım...
Şu sosyal medya fenomenlerinin 'kerametini' bir türlü anlamış değilim. Çok mu yaratıcılar? Sanmam. Acayip zeki ve esprililer mi? Yoo!.. Peki nasıl oluyor da milyonlar ve özellikle de genç nesil bunların peşine takılmış, sürükleniyor?
Anlayabilmek için pazartesi gecesi Show TV'nin yayınladığı Enes Batur: Gerçek Kahraman filmini izlemek üzere ekran başına geçtim. Bu benim için önemli bir 'laboratuvar çalışması' olacaktı. Ama ne yalan söyleyeyim, en fazla 15 dakika dayanabildim. Senaryo sürekli sıçrıyor, montaj yorucu, hikaye acayip sıradan, espri ve aksiyon olarak ortaya konulan sahneler ilkokul müsamereleri düzeyini bile tutturamamış. Hele sevgili Enes kardeşimin 'oyunculuk cüretine' ne demeli?
Neyse... Ben yine 'kerameti' anlayamadım. Herhalde bende bir sorun var...

Leğende toprak ikramı
Kanal D'de yayınlanan 'Gelinim Mutfakta' yarışmasından gerilim eksik olmuyor. Geçen hafta ise tartışmalar ufak çaplı şiddet olaylarına yol açtı. Masanın üzerindeki tencere tavayı dağıtıp, stüdyoyu terk edenler bile oldu.
Hafta başında ise ilginç bir olaya şahit oldum. Yarışmadaki kaynanalardan biri, daha önce sinirli hareketleri ile tepki toplayan bir başka kaynanaya bir leğenin içine doldurduğu toprağı getirdi. Kinaye ile "Sende elektrik birikmiş. Çıplak ayakla şu leğendeki toprağa bas da, stresin azalsın" dedi.
Televizyon yarışmalarında yetenekli, bilgili, tecrübeli olmak yetmiyor. Şov tarafınız da gelişmiş olacak. Leğende toprak ikram etmek ise bu alandaki yaratıcılığın Nirvana'sı olsa gerek!..

Bu virüs şiir de yazdırıyor ya insana...
Şair yüreği mi desem, sosyal duyarlılığın edebi yansıması mı, bilemedim. Yüreğimden bir şeyler döküldü şu karantina günleri için... Yazdım, mısra oldu...

AFFET BİZİ KOCA DÜNYA

Toprak verdin zehirledik
Beton ile çevreledik
Suyun bile içemedik
Affet bizi koca dünya

Adın mavi gezegendi
Cennetin ta kendisiydi
İnsan ile lekelendi
Affet bizi koca dünya

Dokunmak yok eldivensiz
Maskeli balo pek sevimsiz
Şimdi yürekler çaresiz
Affet bizi koca dünya

Aylan bebek ahın tuttu
Vicdanlar ondan kurudu
Virüs bizlerden türedi
Affet bizi koca dünya

Zap'tiye
Hatırlıyor musunuz, eskiden 'ateşli olmak' cazibe sebebiydi.

Ne demiş?
"Dip boyası geldiği halde kuaföre gidemediği için dibe çöken ünlü kim?" (2. Sayfa programından bir anons)

Şeref kürsüsü
Alkışlar, sahibi olduğu oteli sağlık çalışanlarına tahsis eden eski milli futbolcu Tuncay Şanlı için.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA