New York'lu ünlü bir paparazzi; Liz Taylor ile Richard Burton arasındaki tutkulu ilişkiyi şöyle anlatmış:
"Yüzyılın çiftiydiler. Amerika'da herkes onlarla ilgileniyor, peşlerinden koşuyordu. Muhteşemdiler. Aşk öyküleri her gazetenin ve derginin sayfalarındaydı. Avustralya'dan Zanzibar'a kadar meşhur olmuşlardı. İlişkileri aşkın bütün yönlerini kapsıyordu; sevecen, çabuk parlayan, yoğun, birbirlerini son derece çeken, iten, velhasıl romantik bir ilişkide olması gereken her şey vardı."

KAÇAMAKLAR VARDI
Zaman zaman başka kadınlarla kaçamaklar yaşayan Burton; her defasında, pişmanlığını ortadan kaldırmak, kendini rahatlatmak için Liz'e dünyanın en pahalı mücevherlerini alıyor. Cartier ile çekişme yaşadığı bir açık artırmada sahip olamadığı 69 karatlık elması, daha sonra 50 bin dolar daha fazla ödeyip Cartier'den satın alıyor. 1 milyon dolara mal olan 40'ıncı yaş gününde de, Liz'e 900 bin dolarlık Şah Cihan sarı elmasını armağan ediyor.
1974'te boşanıyorlar.
Ama kopamıyorlar.
1975'te yeniden evleniyorlar.
Yine ayrılıyorlar.
Yine, yeniden başka ilişkiler, başka aşklar...
Ne yan yana, ne de ayrı kalamamalar.
Burton 58 yaşında ölüyor.
Elizabeth onun kaybından iki yıl sonra sekizinci kez evleniyor.

FİLM GİBİ BİR HAYAT
Elizabeth Taylor, mezar taşına "Yaşadı" yazılsın istermiş.
Yazar onun bu yaşam tutkusunu şöyle açıklamış: "Taylor'ın yaşam boyu korku treninde sürat yapması, bütün şahane anılarıyla birlikte, çok az huzur ve çok az sıkıcı an bahşetti kendisine. Sanki heyecanla besleniyordu."
Ve o heyecan, bedene sığamadı, Elizabeth Taylor 2011'de yaşamını yitirdi. 79 yaşındaydı.
477 sayfalık kitabı hızla okudum. En şahane, en büyük prodüksiyonlu Hollywood filminden daha şaşırtıcıydı.
Liz'in hayatı baştan sona film gibiydi.