Televizyonun karşısında aptallaştırıldığımızı, uyuşturulduğumuzu kim inkar edebilir ki...
Haydi televizyon dizilerini ve oradaki saçmalıkları bir yana bırakalım.
Reklamlara bakalım.
Orası da ayrı bir âlem.
Çok ilginç tüketici davranışları söz konusu...
Kızarmış pilici fırından çıkaran kadın göbek atıyor.
Telefon kullanıcısı göbek atıyor, rehber hizmetini duyuran sunucu göbek atıyor.

GÖRÜNCE ZAPLIYORUM!
İnek,eşek, tavuk, kanguru gibi hayvanlar tüketici yerine konularak ürün ve marka önermesi yapıyorlar...
Haydi reklamcılar uçuyor, bu senaryoları yazıyor; peki reklamveren markasının değerini düşünmeden bunlara nasıl 'evet' diyor?
İnanılır gibi değil. Marka değeri nasıl bu kadar kolay harcanır?
Son günlerde gördüğüm anda zapladığım bir reklam var.
Olgun Şimşek, 'Yalan Dünya' dizisindeki karakteriyle bir banka reklamında yer alıyor.
Diziyi izlemediğim için o tiplemeyi bilmiyorum ama keşke o dizide kalsaymış.
Reklamın amacı ne? Tüketiciye ulaşmak. O aptal diyaloglarla beni çekebilir mi bankaya?
Hayır...
Adam daha en başında, bankaya girer girmez müşteri temsilcisini gördüğü anda dili tutuluyor.
Bir şeyler eveliyor, geveliyor. "Nasıl bir şey isterdiniz?" sorusuna "Aklımı başımdan al" yanıtını veriyor... (Asılıyor yani) Bu reklamı izledim diye o bankaya gider miyim?
Gitmem...
Reklamcılar, iletişim mesajlarında farklılık yaratmakta zorlanıyorlar.
Zorlanınca da popüler tv kimliklerine dört elle sarılıyorlar. Böylece markayı popüler hale getirmeye çalışıyorlar.
İyi de o işin bir kaymağı varsa, onu karakterin yaratıcısı Gülse Birsel yedi zaten! Siz iyisi mi başka bir yemek pişirin.
Olgun Şimşek'in canlandırdığı adam 'Selahattin'miş. 'Selahattin' ne iş yapar, ne yer, ne içer bilemiyorum ama banka müşterisi olarak fena halde itici.
Haydi biraz daha yaratıcılık!