Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN CAN YANTIR

Sahtekâr mıyız?

Acun Ilıcalı'yı fazlasıyla severim. Bence, Türk televizyonlarının son 10 yılda yarattığı en büyük yıldızdır. Abartmayan, süslü cümleler kurmayan, büyük hareketler yapmayan birinin de pekala fenomen olabileceğinin kanıtıdır. Bu yüzden, Acun'un ekrana taşıdığı her programı, istisnasız takip ederim. Yetenek Sizsiniz yarışmasını da zorlayıcı sebepler dışında, ilk bölümünden bu yana takip ediyorum. Memleketimizin, nev-i şahsına münhasır insanlar yaratma konusundaki maharetini, bir kez daha görmek açısından da fevkalâde aydınlatıcı olduğunu söyleyebilirim. Burası, aynı amaç için hem 'Yetenek sizsiniz' hem de 'Yeteneksizsiniz' insanlarının bir araya toplanabildiği; üstelik iki grubun da kendinden fazlasıyla emin olduğu bir coğrafya. Bunu bilmek bile insanı fena hâlde gülümsetebiliyor... Peki, bu yarışmadan çıkardığımız en önemli sonuç nedir? Sizi bilemem ama ben, Türk insanının objektif değerlendirme yapamadığını bir kez daha anlamış bulunuyorum. Tercihin halka bırakıldığı her yarışmada; küçük yaşta olan, geçmişinde depresif bir hikâyesi olan veya mafya özentisi dizi kahramanları gibi davranan yarışmacıların hak ettiklerinden daha ileriye taşındıklarını görüyorum. Allahtan, Yetenek Sizsiniz, 'arıza' tabir edilebilecek hiçbir yarışmacıya yer vermedi; en azından, canlı yayında racon dersi almaktan kurtulduk. Son iki gündür herkes, final gecesinde, son ikiye, engelli Bilal Göregen'in kalmış olmasını konuşuyor. Acaba gerçekten o oyları hak etti mi? Ekran başındakiler, acıdıkları için mi o kadar oy gönderdi? Haksız bir rekabet mi yaşandı? Bence, bu soruların hepsi saçma. Türk insanının bu gibi durumlarda fazlasıyla duygusal davrandığı, zaten bilinen bir durum. Ama esas hikâye farklı. Biz oylamanın hangi motivasyonla yapıldığına odaklanırken, aslında çok önemli bir toplumsal problemi göz ardı ediyoruz... Rakipleriyle kıyaslandığında orta derece bir yeteneğe sahip olan engelli bir yarışmacının, son ikiye kalması, aslında engellilerin bu toplumun ne kadar dışına itilmiş olduğunun bir göstergesidir. Biz toplum olarak, o engelli vatandaşımızı oy yağmuruna tutarak, vicdanlı yönümüzü ortaya koymadık, bilâkis bugüne kadarki günahlarımızı itiraf etmiş olduk. Oy verirken yeteneğini değil, engelli oluşunu önemsedik. Ne yapıyordu Bilal Göregen? Önemli bir engelini, hayata küsmek için bir sebep yapmıyor, tüm özgüveniyle, elinde darbukasıyla şarkı söylüyordu. Peki, gelişmiş bir ülkede olması gereken; engelli vatandaşların, hayatın tüm alanlarında faaliyet göstermesi, sizin benim gibi hayatın içinde olması değil midir? Yani gelişmiş bir ülkede, engelli bir vatandaşın bir enstrüman çalması şaşılacak bir durum mudur? Biz, Bilal'in yaptığını çok özel zannettik çünkü bugüne dek; o ve onun gibilerin, sosyal hayatta kendisini ifade etmesi için bir fırsat yaratmadık. Engelli vatandaşlarımız, otobüslere kolay binemediği için... Tekerlekli sandalyeleriyle yol almak isterken önlerindeki kaldırım aniden bittiği için... Yeterli genişlikteki kaldırımlar da lüks restoran müşterilerinin arabalarına tahsis edilmiş olduğu için... Biz engellilerimizi bugüne kadar evlere mahkûm ettik. Ve içlerinden biri çıkıp, sadece ve sadece bir enstrüman çalıp şarkı söylediği için, onu Türkiye'nin yıldızı yapacak kadar şaşırdık; aslında onlara, bizlerle aynı şartlarda yaşama imkânını çoktan vermiş olmamız gerektiğini unutarak... Pazar gecesi yaşananlar, engellileriyle beraber yaşamaya alışmamış bir toplumun şaşkınlığıdır. Ve... Pazar gecesi Bilal'e yağan oylar, bu ülkenin vicdanının değil utancının bir itirafıdır...

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA