Türkiye'nin en iyi haber sitesi
OKAN CAN YANTIR

Hayat bir zamanlama meselesidir

Sağ kanattan kopup gider fuleli adımlarla. Son çizgiye inmeden öyle bir orta keser ki tam penaltı noktasına doğru. Kaleci, çıkmakla çıkmamak arasında tereddüt eder; çoğunlukla da çıkmaz. Top süzülür, ceza sahasına şimşek gibi giren golcü sıçrar; eller deklanşördedir. Yapacağı tek şey, topun yönünü kaleye çevirmektir, o kadar. Saha ve şartlar son derece müsaittir. Ama bir terslik vardır, en üst noktaya ulaşmış olmasına rağmen, topla buluşamamıştır. Yere indiğinde, seke seke ceza sahasını terk eden topun arkasından bakar… Fırsat kaçmıştır. Hayat bir zamanlama meselesidir. Yeşil sahalarda da öyledir, yatakta da. Kim olarak dünyaya geleceğimizi belirleyen, yumurtayı hangi spermin dölleyeceğidir. O milyonlarca sperm arasından hangisinin finişe ilk ulaşacağıdır, bu dünyadaki senaryomuzu yazan. Hayatta en ideali, belirlenen yerde, tam belirlenen zamanda olmaktır. Fazla erkenci olmak da iyi değildir, fazla geç kalmak da... Milletin, hayatına yeni bir yön vermesi düşüncesiyle, deli gibi okuduğu, 'Nasıl Başardım?' veya '0'dan Geldim Zirveye Kondum' temalı kitapların hepsinin ortak bir önerisi var; eğer önemli bir toplantıya gidecekseniz, toplantı saatinden sadece beş dakika önce orada olun. Daha erken gitmeniz amatör olduğunuz, geç kalmanız ise işi ciddiye almadığınız izlenimi yaratıyormuş. Haksız da sayılmazlar. Bir düşünün... Hanginiz, karşı cinsle ilk buluşmanızda, kararlaştırılandan çok daha önce olay mahalline damlamadı? Ve hanginiz erken geldiğini fark edip, itinayla mekan etrafında dolaşıp, tam zamanında gelmiş gibi yapmadı?

DOĞRU ZAMAN DOĞRU YER
Hayat bir zamanlama meselesidir ve bazen ne yaparsanız yapın, doğru zamanlamayı yakalayamadığınız için, başarısız gibi görünürsünüz. Okulunuzu bitirir, üç beş ufak işte çalıştıktan ve özgeçmişinizi sağlamlaştırdıktan sonra, hayatınızın akışını değiştirecek işe başvurursunuz. Bilgi düzeyiniz yeterlidir, motivasyonunuz had safhadadır; tuttuğunuzu kökünden koparacak kadar motive olmuşsunuzdur. Birkaç gün sonra cevap gelir; maalesef başvurduğunuz pozisyon için, birinde karar kılınmıştır. Belki siz daha iyisinizdir ama birkaç gün geç kalmışsınızdır. Ve artık o dakikadan sonra, ne kadar iyi olduğunuzun, ikinci bir fırsat çıkana kadar hiçbir önemi yoktur. Şimdi filmi başa saralım… Topu ıskalayan santrforun dönüp arkasına baktığında, bu kez sol kanattaki arkadaşının orta yaptığını görme ihtimali nedir? Bence hayli yüksektir. Büyük ihtimalle bu sefer ıskalamayacak ve tribünleri ayağa kaldıracaktır… İş toplantısına yarım saat önce giden, ilk başta 'amatör' damgası yiyecektir ama en fazla iki toplantı sonrasında, nasıl davranacağını öğrenecektir… Özgeçmişini bir gün gecikmeyle gönderen, çok çok bir hafta üzülecek ama artık daha tedbirli olmayı öğrenecektir. Üçü de bir şekilde ıskalamıştır fırsatları; ama üçünün de ayağa kalkışı kolay olur. Çünkü üçü de yaptıkları hatadan ders alır. Çünkü bu hataların hiçbiri, insana 'keşke' biriktirtmez. İnsanın ruhu, 'keşke' biriktirmeye başladığı zaman kanar… Ve en büyük 'keşke'de aşkta biriktirilir; zamanlaması yanlış aşkta. Birinin birine, bir süre geç kaldığı aşkta. Bir düzen kurduğunu zannedersin kendine; işin, evin, sosyal yaşamın… Her şeyini kağıt üzerinde planlarsın. Belki önceki aşklarından bunalıp, günlük ilişkilerin kollarına bırakırsın kendini. Böylece ruhunu temizlediğini zannedersin; aslında zımparalıyorken. Ya da tam tersini yaparsın; bu kez de, alışık olmadığın sakinlik, örümcek ağları oluşturur kalbinde. Diktiğin yeni hayat elbisesi, iki halde de esir alır seni; akıp giden yaşama ayak uydurmanı engeller. Derken, hiç ummadığın anda biri çıkar karşına. Baktığında, her şeyiyle ideal insandır. Seni mutlu edeceğinden eminsindir; tecrübelerin, böyle söylüyordur çünkü. Ama bir şekilde birbirinize geç kalmışsınızdır. Belki farklı hayatlar kurmuş, farklı planlar yapmışsınızdır. Makul bir süre önce karşılaşsanız, ne örümcek ağları olacaktır kalbinde, ne de zımparadan damlayan kan… Ama dedim ya hayat bir zamanlama meselesidir ve aşkta zamanlama hatası yaptı mı insan, peşinden 'keşke'ler gelir… Keşke daha önce çıksaydın karşıma… Keşke seninle mutlu bir geleceği planlayabilseydik… Keşke, sonsuza kadar o gözlere bakabilseydim… Futbolcu da, çalışan da, iş başvurusu yapan da en fazla bir kez "Keşke" der. Ama aşkta "Keşke" demeye başladı mı insan, tehlikelidir. Çünkü cümlenin devamı, binlerce şekilde gelir. Gözler girer araya; duruş, konuşuş, bakış. Hatta oturuş kalkış bile insana yeni 'keşke'li cümleler kurdurur. Ve o cümleler biriktikçe, ruh nefesinin tıkandığını hisseder insan... Çünkü her 'keşke', Cemal Süreya üstadın kaleminden damladığı kadar naif olmuyor maalesef: "Bir yerlerde güneş doğuyor şimdi, sessiz soğuk. Keşke yalnız bunun için sevebilseydim seni…" Hayat bir zamanlama meselesidir ve aşk hiç değilse o gün doğumunu yakalayıp, beraber izleyebilmektir...

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA