Metropol insanları bir şeyleri fena halde yanlış yapıyor. Ben, sen, o, biz, siz, onlar...
Hayattan zevk alma noktasında, bariz eksiklerimiz var. Akşam belli bir saatten sonra sosyal medya 'sıkılmışlar kumpanyasına' dönüyor. Oflayanlar, ilgi alaka budalaları, uykusuzluk mesajları...
Hayat aslında müthiş zevk alma imkanı veriyor bize. Bakın, bazılarınıza kısa gelebilecek bir 24 saat anlatayım size...
Cumartesi gecesi saat 23.00. Ani bir kararla bünyeye oksijen almak için Bolu'ya gitme kararı veriyoruz. Yolda bir dinlenme tesisinde yemeklerimizi yiyip Gebzeli garson Ali'nin hayat hikayesini dinliyoruz.
Ali bu sene üniversiteye girmeye karar vermiş; dershane parası için geceleri çalışıyor.
Geceyi kütük evlerde geçirip sabah köylülerle beraber mantar toplamaya gidiyoruz. Hepimizi doyuracak kadar bulamıyoruz ama kampa döndüğümüzde, sobanın etrafına toplanıp elde ne var ne yok paylaşıyoruz.
YİNE HİKAYELER...
Öğleden sonra rotamızı Bolu'nun cennet ilçesi Seben'e çeviriyoruz. Bir dönem Çelebi Mehmet'in Timur'un ordularından saklandığı ve Osmanlı'yı yeniden kurma çalışmaları yaptığı yer burası... Kaya evlerini geziyor ve 2 bin yıllık Roma hamamına giriyoruz. Akşam, bölgenin meşhur Iza bulgurundan yapılan pilavını yiyoruz. Yine sobanın başında, yine hikayeler anlatılıyor.
İŞİN SIRRI GEZMEKTE
Sonra rotamızı Gölcük üzerinden Bolu'ya çeviriyoruz. Gölcük Milli Parkı'nın bekçisi, kulübesinde demlediği çaydan ikram ediyor. Bekçi bize geceleri duyduğu ayı seslerinden ve doğa sevgisinden bahsediyor. Gece 23.00 gibi tekrar İstanbul'a dönüyoruz.
Şehirde geçirseydik; muhtemelen internet, televizyon, iyimser hesapla alışveriş merkezi ziyareti yapacağımız 24 saat içinde; onlarca insan, onlarca hikaye...
İşin sırrı gezmekte, insana ve hayata temas etmekte.
Her şey için yeterli zamanımız var...